Gençlere Sesleniyorum-72 DÜNYA HAYATI GEÇİCİDİR!….

Sevgili Gençler!… 

Allah, insanı şerefli ve üstün bir varlık olarak yaratmıştır.

Ayı, güneşi, yıldızları, gezegenleri, geceyi, gündüzü, yeryüzünde ve  gökyüzünde olan her şeyi insanın istifadesine sunmuştur.

İnsan, kendisine hizmet için yaratılan bütün mahlukattan yararlanacak,  her geçen gün İlahi rızaya uygun olan yeni bilgiler ve faydalı buluşlarla  hayatını daha iyi bir şekilde, huzur ve saadet içinde geçirmeye gayret  edecektir.

Bu bakımdan insan, önce kendisini yoktan var eden ve sayısız nimetlerle  donatan Allah’a inanmak, O’na layık bir kul olmak, emirlerini yerine  getirmek, yasaklarından kaçınmak, dünyayı imar etmek, insanlığın ıslahına  ve hidayetine vesile olmak için çalışmakla görevlidir.

O halde insan, hür irade sahibi ama sorumlu bir varlıktır.

Bu demektir ki, yaptıklarından sorumlu olması nedeniyle bir gün Allah’ın  huzurunda hesap verecektir.

Bu hesap, dünya hayatında değil, ahret hayatının kabirden sonraki  safhasında olacaktır.

O hesap yerine gidiş olan ölüm, bu açıdan insana, dünyadan sonra daha  büyük ve sonsuz bir hayatın kapısı oluyor.

Onun için insan, bu dünyadaki hayatını huzurlu ve müreffeh geçirmeye  çalıştığı gibi, ahret hayatının saadeti için de çalışmalı, hatta daha çok  çalışmalıdır.

Çünkü bu dünya geçici, ahret hayatı ise daimi, ebedi ve sonsuzdur. Yüce Rabbimiz, üzerinde yaşadığımız dünyayı ve kâinat dediğimiz âlemi;  bilip bilmediğimiz, canlı ve cansız bütün varlıkları, güneşi, ayı, yıldızları,  geçici bir zaman ve kendisinin bildiği belli bir süre için yaratmıştır. Bir gün gelecek, bütün bu saydıklarımız son bulacak, bu dünyadan,  üzerinde bulunanlardan, kâinat diye bildiğimiz bu âlemden bir eser  kalmayacaktır.

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir.  Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur.  Keşke bilmiş olsalardı!” (Ankebut Suresi, Ayet:64)

“Allah dilediğine rızkını bollaştırır da, daraltır da. Onlar dünya 

hayatıyla şımardılar. Oysa ahretin yanında dünya hayatı, geçici bir  faydadan başka bir şey değildir.” (Ra’d Suresi, Ayet:26) Dünya hayatını İlahi emirler dâhilinde ve her yönden faydalı bir şekilde  geçirmeye çalışmış, Allah’ın emrettiği gibi dosdoğru yaşamış bahtiyar insan,  elbette hayat sınavını Allah’ın izniyle kazanmış olacaktır.

Bu konuda Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Ey huzura (manevi huzurun doruk noktasına) kavuşmuş olan  nefis(insan)! Sen O’ndan (Rabbinden), O (Rabbin) da senden razı  (hoşnut) olarak Rabbine dön! (Rabbinden bir ödül olarak seçkin)  kulların arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr Suresi, Ayet: 27…..30)

Dünya hayatını değerlendirmemiş, doğruluk, iyilik ve güzellikten ayrılıp  gerçeklere gözünü kapayıp kulaklarını tıkayanlar için de Cenab-ı Hak şöyle  buyuruyor:

“Bu dünyada (kalp gözü) kör olan (inançsızlar), ahrette de kör ve  daha şaşkın (olacak)tır.” (İsra Suresi, Ayet: 72)

Sevgili Gençler!…

Bu dünya hayatında bir insan, yalan söylemek, yalancı şahitler bulmak,  dayısını, amcasını aracı yapmak suretiyle olmayacak işleri oldurabilir,  yapılmayacak işleri yaptırabilir.

Haksız iken haklı, suçlu iken suçsuz konumuna gelebilir.

Alkollü bir sürücü, yayaya çarpıp ölümüne sebep oluyor…

Cani ruhlu bir genç silahına sarılıp onlarca insanın gözleri önünde cinayet  işliyor…

Bir koca sokak ortasında karısını evire çevire dövüyor, sonra da bıçak  darbeleriyle öldürüyor… maalesef hak ettiği cezaya çarptırılmıyor.  Ölene Allah rahmet eylesin! Öldüren veya ölümüne sebep olan kısa bir  gözaltı sonunda elini, kolunu sallayarak serbestçe dolaşabiliyor. Kuvvetli zayıfı eziyor, zalim mazlumu inletiyor… Sonuç yok! Kuvvetliye,  zalime engel olan yok.

Zayıfın hakkını kuvvetliden, mazlumun hakkını zalimden alan yok! Yapılan  haksızlıklar, yapanlara kar kalıyor.

Bu tür olayları sık sık gazete köşelerinde haber olarak okuyoruz.  Televizyon ekranlarında seyrediyoruz.

Adaleti temsil eden Hâkim, bazen duygusal davranıp yanlış karar  verebiliyor.

Bu fani imtihan dünyasında maalesef bu tür haksızlıklar ve zulümler  oluyor. Ama ahiret hayatında asla böyle bir şey olmaz, olamaz.  Çünkü mutlak İlahi adalet tecelli edecek, haksız, zayıf, mazlum hakkını  alacak, kimseye haksızlık yapılmayacaktır.

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Suçlular simalarından tanınır, perçemlerinden (alın saçlarından)  ve ayaklarından yakalanırlar.” (Rahman Suresi, Ayet: 41) Organların Şahitliği konusunda Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle  buyuruyor:

“…yapmış olduklarına dilleri, elleri ve ayaklarının, aleyhlerinde 

şahitlik edeceği gün, onlar için çok büyük bir azap vardır.” (Nur  suresi, Ayet: 24)

Öldükten sonra tekrar dirileceğiniz gün, Yüce Allah, herkese dünyadaki  aynı sureti verecek ki, insanlar birbirlerini tanısınlar.

Diğer Âyet-i Kerime’de ise:

“O gün onların (inkarcıların) ağızlarını mühürleriz.. Bizimle elleri  konuşur, ayakları da (yaptıklarına) şahitlik eder.” (Yâsin Suresi, Ayet:  65) buyuruyor.

Mahşer gününde Allah, inkârcıların ağızlarını mühürleyip organlarını  konuşturacaktır.

İşte o gün hiç kimse, dünya hayatında gizli veya aşikâr yaptıklarından hiç  birini inkâr edemez. Kalben ve lisanen inkâr ederse, bu işi yapan organlar,  Allah’ın izniyle dile gelip yaptıklarını açık ve seçik olarak itiraf ederler.

Cenab-ı Hak, bu konuda Kur’an-ı Kerim’de bir insanın organlarının  kendisine şahitlik edeceğini, yaptıkları işleri bir bir söyleyeceklerini haber  vererek şöyle buyurur:

“Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri,  işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.” (Fussilet  Suresi, Ayet: 20)

“Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? Derler. Onlar da: Her  şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi O  yaratmıştır. Yine O’na döndürülüyorsunuz, derler.” (Fussilet Suresi,  Ayet:21)

“Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin ne de derilerinizin,  aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan  çoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.” (Fussilet Suresi,  Ayet:22)

“Hakkında bilgin bulunmayan (bilmediğin) şeyin ardına düşme!  Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan (yaptıklarından)  sorumludur.” (İsrâ Suresi, Ayet: 36)

Sevgili Gençler!…

Kelime-i Tevhid nuru ile kalbi aydınlatmak için çok çalışmak gerekir.  Kalbi Tevhid nuruyla aydınlanan bir insan, dünyanın en mesut ve bahtiyar  insanı olur. Çevresine hep pozitif enerji saçar.

Bir insanın kalbi iman nuruyla aydınlanırsa; bütün zerreciklerine nüfuz  eder.

Göz, imanlı olduğu için harama bakmaz; el, harama uzanmaz; ayak,  harama gitmez. Evvelce hoşlandığı şeylerden kişi artık kaçınmaya başlar. Yani iman nûru ile parlamış bir organ, daima nûra yöneldiği gibi; haramla  yoğrulmuş, kalbine Tevhid tohumu ekilmemiş organlar da pek tabi olarak  kötü işlerle meşgul olur.

Kalbiniz imanla, yolunuz Kur’anla aydınlansın.

&s tarafından.|2023-12-06T21:22:37+00:00Aralık 6th, 2023|Makaleler|Yorum yok

Siz de fikrinizi belirtin

Go to Top