BİN GECEYE BEDEL TEK GECE !…

Değerli Okuyucularım,

Asırlar önce yeryüzünde yaşayan insanların üzerine küfür bulutları bir kabus gibi çökmüştü….
Tek Allah inancı tamamen yok olmuş, Hak Dinler tahrif edilmişti…

Adalet mefhumu kalmamıştı…

Kuvvetli zayıfı eziyor, onun her türlü mallarını gasp ediyordu…

Kadına hiçbir hak tanınmıyor, kadın bir ticaret metaı gibi alınıp satılıyordu…

Hiçbir acıma hissi duyulmadan kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu…

Böylece hiçbir hayvanın dahi yapamayacağı vahşilikler yapılıyordu…

İman yok, saadet yok, huzur ve mutluluk yoktu…

Eşitlik duygusu, kardeşlik sevgisi, birlik ve beraberlik içinde insanca yaşama diye hiçbir şey yoktu…

Ahlak, edep, haya, iffet ve namus denilen hiçbir mefhum kalmamıştı…

İçki, kumar, hırsızlık, vurgunculuk, çapulculuk önlenemez bir duruma geldiği gibi; dul, yetim ve aciz kimselerin mallarını ellerinden almak, para kazanabilmek için çadırlar kurdurulup içinde cariyelere fuhuş yaptırmak gibi kepazelikler alıp yürümüştü…

Nesiller tüketen kan davaları alışkanlık haline gelmişti…

Baskınlarda esir edilen insanlar, diri diri yakılır ve esirleri işkence ile öldürmekten zevk alınırdı…
Bu zulümler önlenemez bir duruma geldiği gibi; dul, yetim ve aciz kimselerin mallarını ellerinden almak, para kazanabilmek için çadırlar kurdurulup içinde cariyelere fuhuş yaptırmak gibi kepazelikler alıp yürümüştü…

Nesilleri tüketen kan davaları alışkanlık haline gelmişti…

Baskınlarda esir edilen insanlar, diri diri yakılır ve esirleri işkence ile öldürmekten zevk alınırdı…
Yalnız Arabistan değil, dünyanın dört bir yanı aynı durumda idi…

İnsanlık; korkunç uçurumlar kenarında dolaşıyor, küfür ve zulüm barınaklarında kıvranıp inliyor, Allah’a isyan etmenin meydana getirdiği korkunç küfür dalgaları içinden kurtulabilmek için çırpınıyordu…

Evet, günümüzden asırlar önce hemen herkes hayatından bıkmış, usanmış bir durumda, insanlık şeref ve haysiyetinden habersiz bir yaşayış içinde idi…

İşte insanlık, bu korkunç cehalet karanlıkları içinde küfrün verdiği bir sancı ile kıvranıp inliyor, feryad ediyordu…

Mazlumun ahı, ayyuka yükseliyordu…

Bütün insanlar, bir kurtarıcı beklyor, kendilerini bu küfür bataklığından kurtaracak bir mürşidi gözlüyor ve bütün zerrecikleriyle doğacak İlahi bir güneşi gözlüyordu…

İşte tam bu sırada Cebrail (a.s), “Hira-Nur Dağı”nda eşsiz insan, Kainatın Efendisi Sevgili Peygamberimiz(s.a.v)e:

“Yaratan Rabbinin adı ile oku!…” diyordu.

Bu ayetin gelişiyle Kur’an nuru parlamaya, İslam Güneşi doğmaya başladı.

Mekke’de doğan bu güneş, kısa bir zamanda Suudi Arabistan’ı ve bütün dünyayı tenvir etti…

Kur’an; imansızlığın vermiş olduğu bir sancı ile kulakları duymaz hale gelmiş, küfür karanlıklarından dolayı gözleri göremez olmuş, küfri bilgilerle meşgul olan beyinleri idrak edemez raddeye gelmiş, insanlık meziyetlerini yitirmiş, Hak’tan kayıp batıla saplanmış, nuru bırakıp zulmete dalmış olan beşeriyeti hidayete kavuşturdu.

Kur’an; insanlardan aklı gideren içkiyi, insanlığı maddi ve manevi olarak iflasa sürükleyen kumarı, insanları nesillerce ölüme sürükleyen kan davalarını, insanlar arasındaki kin, haset ve husumet gibi kötü duyguları körükleyen faizi, insanlardaki güzel mefhum ve meziyetleri izale edip insanları nefislerinin esiri ve şehvetlerinin zebunu kılan zinayı şiddetle yasakladı…

Kur’an; İslam ile müşerref olanları İlahi bir sevgi ile sevindirdi, kardeşçe bir yaşayışa sevk etti. Kavga, gürültü, kan davaları, tefecilik, Allah’a isyan etme, puta tapma, yalan söyleme, rüşvet alma, yalan yere şahitlik etme gibi kötülükleri bertaraf etti…

İnsanlığa en büyük aile saadeti, ferdi ve toplumsal saadet, huzur, refah ve mutluluk bahşetti…
Kur’an; insanları adil bir düzene ve insanca bir yaşayışa kavuşturdu…

Bu İlahi Kelam(Kur’an-ı Kerim), kıyamete kadar baki kalacaktır.

Asırlardan beri onu hiçbir beşeri güç değiştirememiş, bundan sonra da asla değiştiremeyecektir….

Çünkü Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyuruyor:

“Muhakkak, Kur’anı biz indirdik ve onun koruyucusu da biziz” (Hicr Suresi, Ayet:9)

Değerli Okuyucularım,

İşte Kur’an nurunun ve İslam Güneşinin gönülleri ve dünyayı aydınlatmaya başladığı bu kudsi gece, İlahi bir ifade ile” bin aydan daha hayırlı olan ”Kadir Gecesi” dir.

Bu gece, rahmet, bereket ve mağfiret ayı olan mübarek Ramazan-ı Şerifin manevi mükafatlarla dopdolu olan en büyük tecelli gecesidir.

Değerli Okuyucularım,

Bu gece, fuyuzat-ı İlahinin tecelli ettiği, duaların kabul olduğu, yapılan yardım, hayır ve hasenatın makbul olduğu, iman edip ibadet eden kulların ruh sadeliğine ve gönül rahatlığına, ibadetin manevi zevkine erdiği müstesna bir gecedir.

Bu gece, meleklerin sabaha kadar yeryüzüne inerek ibadet eden müminleri kuşatıp selamlayarak müjdeledikleri bir selam ve selamet gecesidir.

Bu gece; Cenab-ı Hakkın, “Biz onu mübarek bir gecede indirdik” (Duhan Suresi, Ayet:3) buyurduğu Kur’anın, küfür karanlıklarını sıyırıp insanlık ufkunu nuruyla aydınlattığı ulvi bir gecedir.

Bu gece, mahzun kalp ve yaşlı gözlerle Allah’a açılan ellerin boş çevrilmeyeceği, samimiyet ve ihlasla yapılan tövbelerin kabul olunacağı bir gecedir.

Yüce Rabbimiz bu gecenin ismini alan Kadir Suresinde şöyle buyuruyor:

“Gerçek biz onu, Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin(o büyük kıymetini) sana bildiren nedir? Kadir gecesi, bin aydan (daha) hayırlıdır. Onda melekler ve Ruh(Cebrail Aleyhisselam), Rablerinin izniyle her bir iş için iner de iner. O (gece) tanyeri ağarıncaya kadar bir selamdır”(Kadir Suresi, Ayet:1-5).

Sevgili Peygamberimiz(s.a.v) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:

“Kim, Kadir Gecesini imanlı bir gönülle ve sevabını mutlaka Allah’tan umarak ibadetle geçirirse, geçmiş günahları af ve mağfiret olur”.

Hz. Aişe(r.anha) Validemiz, Peygamberimiz(s.a.v)Efendimiz’e: Ya Resulallah, hangi gecenin Kadir Gecesi olduğunu anlarsam o gecede ne diyeyim? Diye sordu.

Resululah(s.a.v): İlahi, şüphesiz sen affedicisin, günah bağışlamayı seversin. Benim
günahlarımı bağışla,diye dua et!..(Riyazu’s Salihin,C.2,S467) buyurdu.

Değerli Okuyucularım,

Kadir gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak belirtilmemiştir ki mü’minler, Ramazanın bütün gecelerini Kadir Gecesiymiş gibi ihya etsinler de daha çok sevap ve mükafat kazansınlar.

Ancak şu üç Hadis-i Şerifleriyle Resulullah (s.a.v) Kadir Gecesi’ne işaret buyurmuşlardır:

  • “Kadir Gecesini, Ramazanın son o gününde arayınız”.
  • “Kadir Gecesini, Ramazanın son on gününün teklerinde arayınız”.
  • “Kadir Gecesi, Ramazan-ı Şerif’in 27. Gecesidir” (et-Tac, C.2,S.84)

Yüzyıllardan beri bütün müslümanlar, Ramazan-ı Şerifin 27. Gecesini Kadir Gecesi olarak ihya etmişlerdir.

Biz de Ramazanın 27.gecesini Kadir Gecesi olarak ihya etmeye çalışıyoruz.

Bu gecede çok büyük hikmet, saadet, lütuf ve tecelliler olduğundan Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz, bu geceyi ihya etmek için bizzat aramış ve aramaları için de ümmetine emir buyurmuşlardır.

Ve bu maksatla Ramazan’ın son on gününü itikaf ile geçirmişlerdir. Hz. Aişe Validemiz(r.anha) da vefat edinceye kadar bu sünneti devam ettirmişlerdir.

Bu mübarek geceyi büyük bir ganimet bilerek günahlarımıza tövbe edelim. Cenab-ı Hak’tan af ve mağfiret dileyelim.

Değerli Okuyucularım,
Bu geceyi; ibadet, dua, zikir, tesbihatla, Kur’an okuyarak, kaza ve nafile namazlar kılarak ihya etmeye ve kudsi gecenin faziletinden nasip almaya çalışalım.

Dualarınız kabul, ibadetleriniz makbul, günahlarınız mağfur ve Kadir Geceniz mübarek olsun!…

Previous Karabağ Komisyonu’nun ilk ziyareti

Leave Your Comment