Sevgili Gençler!…
Yalan, “olanın aksini haber vermek, düşündüğünün ve bildiğinin aksini söylemek” demektir.
Yalan söylemeye “yalancılık”, yalan söyleyene de “yalancı” denir.
Yalancılık, bir insanın güvenini kötüye kullanmak, onu kandırmaktır.
Onun için bu davranış, insanlık ve müslümanlık açısından hoş görülecek bir davranış değildir.
Her devirde ve her toplumda kötü huylu insanlar daima olagelmiştir.
Çevresine zarar vermekten hoşlanan bu tip insanlar, yaptıkları fenalıkların cezasından kurtulmak için çoğu kez yalana sığınmışlardır. Ama böylelerinin foyası uzun sürmemiş ve gerçek yüzleri mutlaka ortaya çıkmıştır.
Yalanı ve yalan söylemeyi huy haline getirenler, genellikle ruhsal yönden rahatsız olan kimselerdir.
Böyleleri yalan söylemekle çevresinin dikkatini çektiğini, kendilerini kabul ettirdiklerini zannederler.
Yalan söylemekle, çevresini kandırmakla ruhsal bir doyuma ulaştıklarını sanırlar.
Hâlbuki yanılmakta ve kendilerini toplumdan koparmaktadırlar. Çünkü yalancının yalanı bir defa anlaşıldı mı artık ona hiç kimse inanmaz. Hatta doğru söylese bile şüphe ile karşılanır. O kişi, toplum içerisinde saygınlığını yitirmiş güvensiz bir insandır.
Haklının hakkını araması ve alması, suçlunun ceza görmesi, Hâkim’in takdirine ve kanaatine bağlıdır. Hâkim de kararını verirken delillere ve şahitlerin beyanına dayanır.
Eğer şahitler yalancı ise, yalan beyanda bulunurlarsa, o zaman Hâkim, kararında yanılgıya düşebilir.
Gerçekten suçlu olan kişi, cezadan da kurtulmuş olabilir.
Bu durum ise, toplumda huzurun bozulmasına ve bir takım üzücü olayların çıkmasına sebep teşkil eder.
Bundan dolayı, adaleti engelleyen ve gerçek hükümden sapmaya yol açan yalancılık ve yalancı şahitlik dinimizde şiddetle yasaklanmıştır.
Böyle insanları, yalandan ve yalancı şahitlikten kurtarmak için onlara yardım edilmelidir.
İnsanın yalana başvurmasının belki pek çok sebebi olabilir.
Ancak, yapılan araştırmalardan öğrenilmiştir ki, insanı yalana alıştıran en büyük sebep, aile yaşayışı içindeki dengesiz ilişkilerdir.
Bu sebeple, özellikle anne ve babalar, çocuklarını yetiştirirken bilhassa kendileri yalandan sakınmalıdır.
Çocuklarına ve çevrelerine karşı dürüst davranmalıdırlar. Çocukların yanında yalancı durumuna düşmemelidirler.
Çocuklara daima iyi örnek olmalıdırlar. Çünkü çocuk, çok iyi alıcı ve taklitçidir. Çocuğun karakterinin oluşmasında en büyük rol, anne ve babanın davranışlarıdır.
Çocukları korkutarak terbiye etmemeliyiz. Çünkü “korku, yalan doğurur,” sözü boşuna söylenmemiştir.
Yalan bu derece kötü bir davranış olmakla beraber bazı hallerde bu yola başvurulabilir:
1-Zulüm ve haksızlığa uğramış bir adamın; malını veya ırzını tecavüze uğramaktan korumak için,
2-Birbirine küsmüş olan karı-kocayı veya iki müslümanı, ya da iki toplumu barıştırmak için,
3-Savaşta düşman ordusunu mağlup etmek için.
Dinimiz, yalan söylemeyi şiddetle yasaklamıştır. Cenab-ı Hak, şöyle buyuruyor:
“…Durum böyle. Her kim, Allah’ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helal kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden sakının.” (Hac Suresi, Ayet:30)
“İslam’a çağırıldığı halde Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Allah, zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.” (Saf Suresi, Ayet: 7)
Bir defa yalan söyleyen ikincisini, üçüncüsünü de söyleyerek yalana alışabilir. Çünkü yalanın azı çoğu olmaz. Nitekim bir düşünür: “Yalan kadar insanı alçaltan bir şey yoktur” diyerek yalancılığın kötülüğünü ifade etmek istemiştir.
Hz. Ebubekir (r.a) anlatıyor:
Bir gün Resul-i Ekrem(s.a.v):
-En büyük günahları size haber vereyim mi? Diye sordu. Biz:
-Evet, Ya Resulallah, dedik. Allah’ın Resulü (s.a.v):
–Allah’a şirk koşmak, ana babaya asi olmaktır, buyurdu. Sonra yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve: Haberiniz olsun! Yalan sözden ve yalan yere şahitlik etmekten sakınınız! Buyurdu. Bu cümleyi durmadan tekrar etti. Hatta biz keşke sükût etse de üzülmese, diye temennide bile bulunduk.” (Riyazu’s Salihin, C.3, H. No:1580)
İslam Dini’nin şiddetle yasakladığı ve büyük günahlardan saydığı bir davranış daha vardır. O da şüphesiz, “yalan şahitlik”tir.
Dürüstlükle sahtekârlığın çarpıştığı ve sonunda sahtekârlığın galip gelmesini sağlayan bir “ahlak bozukluğu”dur. Kalplerden adalet duygusunu koparan, fazileti öldüren bir hastalıktır.
Haksızı haklı çıkarmanın, zalimi mazlum göstermenin, mütecavizi masum tanıtmanın, kul hakkı yiyeni dürüstlük kaftanına sokmanın, haram ile iliklerini dolduranı helal lokmaya âşık biçiminde nitelemenin en alçak yoludur.
Allah’ın Resulü (s.a.v) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“Münafıkın alameti üçtür:
1-Konuştuğu zaman yalan söyler,
2-Söz verdiği zaman sözünde durmaz,
3-Kendisine bir şey emanet edildiğinde ihanet eder.” (Buhari ve Müslim, Tac, C.3, S.44)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz, gördüğü rüyaları Ashab-ı Kiram’a anlatırdı.
Allah’ın Resulü (s.a.v) bir gün şöyle buyurdu:
“Dün gece rüyamda yanıma iki kişi geldi ve bana: -Yürü, dediler. Ben de onlarla beraber yürüdüm. Derken, öyle bir manzara ile karşılaştım ki; bir adam sırtüstü yatıp uzanmıştı. Başucundaki bir adam da, demirden çatal bir kanca ile ayakta duruyor ve yatan adamın bir yanağından çekiyor, ağzının, burnunun ve gözünün bir kısmını ta kafasına kadar yarıyordu. Öbür yanağına dönüyor, orasını da bu şekilde yırtıyordu. Bu zaman esnasında diğer yanağı tekrar düzeliyor ve adam yine yırtıyordu. Ben:
-Sübhanallah! Bu manzara nedir? Dedim.
Yanımdakiler:
-Şakakları, gözleri, burnu demirle yırtılan adam, evinden çıktığı zaman her tarafa ulaşacak yalanlar uyduran kimsedir. (O bir yalancı idi. Daima yalan söylerdi. Kıyamet gününde böylece azap olunacaktır), dediler. (Buhari ve Müslim, Tac, C.5, S.43)
Neticesi bu kadar korkunç olan yalandan uzak durmak, müslümanın en önemli görevlerinden biridir.
İslam Dini, yalan söylemeyi şiddetle yasaklamıştır. Ancak şu üç yerde yalan söylemeye izin verilmiştir:
1-Savaşta
2-Halk arasını islah konusunda,
3-Kadının kocasına, kocasının da karısına (aile düzenliği için) yalan söylemesi (caiz görülmüştür). (Buhari ve Müslim, Tac, C.5, S.43)
Allah’ın Resulü(s.a.v), yalancı şahitlere yüz vermemiş, onları her zaman kınamıştır.
Hz. Ömer(r.a), yalan yere şahitlik edeni tespit edince, önce ona 40 sopa vurur, sonra yüzüne çömlek karası sürer ve saçlarını traş ettirip sokaklarda dolaştırır, halka teşhir ederdi.
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“(Mü’minler) Yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.” (Furkan Suresi, Ayet:72)
“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın.(şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez) yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa
Suresi, Ayet:135)
Yalan söylemek ve yalan yere şahitlik; yüzleri karartır, rızıkları daraltır, insanı mahcup ve huzursuz eder.
Yalan söylemek ve yalan yere şahitlik etmek; fitne ve fesat kapısıdır. Her türlü maskaralık, yalanla başlar.
Mü’minler arasındaki sevgi ve kardeşlik duyguları onunla sarsılır.
Güven bağları yalanla kopar..