Gençlere Sesleniyorum-87 Haram Kazanç Edinmeyin!..

Sevgili Gençler!…

Allah, insanı şerefli ve üstün varlık olarak yaratmıştır. Ayı, güneşi, geceyi, gündüzü insanoğlunun emrine vermiş, yeryüzünde ve gökyüzünde olan her şeyi insanın istifadesine sunmuştur.

Bu sebeple insan, bütün bu yaratıklardan faydalanacaktır.

Yeni buluşlarla hayatını daha iyi bir şekilde, huzur ve saadet içinde geçirmeye gayret edecektir.

Bu bakımdan insan, önce kendisini yoktan var eden ve sayısız nimetlerle donatan Allah’a inanmak, O’na layık bir kul olmak, emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmak, dünyayı imar etmek, insanlığın ıslahına ve hidayetine vesile olmak için çalışmakla görevlidir.

O halde insan, hür irade sahibi ama sorumlu bir varlıktır. Bu demektir ki, yaptıklarından sorumlu olması nedeniyle bir gün Allah’ın huzurunda hesap verecektir.

Bu hesap, dünya hayatında değil, ahret hayatının kabirden sonraki safhasında olacaktır.

O hesap yerine gidiş olan ölüm, bu açıdan insana, dünyadan sonra daha büyük ve sonsuz bir hayatın kapısı oluyor.

Onun için insan, bu dünyadaki hayatını huzurlu ve müreffeh geçirmeye çalıştığı gibi, ahret hayatının saadeti için de çalışmalı, hatta daha çok çalışmalıdır. Çünkü bu dünya geçici, ahret hayatı ise daimi, ebedi ve sonsuzdur.

Yüce Rabbimiz,  üzerinde yaşadığımız dünyayı ve kâinat dediğimiz âlemi; bilip bilmediğimiz, canlı ve cansız bütün varlıkları, güneşi, ayı, yıldızları, geçici bir zaman ve kendisinin bildiği belli bir süre için yaratmıştır.

Bir gün gelecek, bütün bu saydıklarımız son bulacak, bu dünyadan, üzerinde bulunanlardan, kâinat diye bildiğimiz bu âlemden bir eser kalmayacaktır.

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!” (Ankebut Suresi, Ayet:64)

Allah dilediğine rızkını bollaştırır da, daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa ahretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir.” (Ra’d Suresi, Ayet:26)

Dünya hayatını İlahi emirler dâhilinde ve her yönden faydalı bir şekilde geçirmeye çalışmış, Allah’ın emrettiği gibi dosdoğru yaşamış bahtiyar insan, elbette hayat sınavını Allah’ın izniyle kazanmış olacaktır.

Bu konuda Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

Ey huzura (manevi huzurun doruk noktasına) kavuşmuş olan nefis(insan)! Sen O’ndan (Rabbinden), O (Rabbin) da senden razı (hoşnut) olarak Rabbine dön! (Rabbinden bir ödül olarak seçkin) kulların arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr Suresi, Ayet: 27…..30)

Dünya hayatını helal yollardan değerlendirmemiş, tefecilik yapmış, faiz yemiş, Allah’ın haram kıldığı işleri yapmış, doğruluk, iyilik ve güzellikten ayrılıp gerçeklere gözünü kapayıp kulaklarını tıkamış olanlar için de Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

Bu dünyada (kalp gözü) kör olan (inançsızlar), ahrette de kör ve daha şaşkın (olacak)tır.” (İsra Suresi, Ayet: 72)

Sevgili Gençler!…

Allah’ın haram kıldığı işlerden biri de tefeciliktir. Yani faiz ile uğraşmak, borç verdiği kişinin adeta kanını emerek  haram yoldan kazanç elde etmektir.

Faiz; “ödünç olarak verilen nakit para için bekleme zamanına göre alınan yüzdelik kira” demektir.

Bu kelime, Kur’an-ı Kerim’de, “Riba” olarak geçmektedir.

“Namaz ve oruç” kelimeleri de “namaz ve oruç” olarak geçmiyor. Ancak Arapça,” salat ve savm” olarak ifade ediliyor.

Bunun gibi günümüzde “faiz” dediğimiz şey, Kur’an-ı Kerim’de kesin olarak haram kılınan, “riba” olarak ifade edilir.

Kur’an-ı Kerim’de riba, birkaç yönden ele alınmıştır:

1-Faiz haramdır. Alış-veriş, yani ticaret ise helaldir.

Faiz haram edilince, tıpkı bugünün insanının dediği gibi o günün insanı da, “faiz neden haram olsun? O da tıpkı alışveriş gibidir. Birisinde para ile mal mübadele edilir, diğerinde para ile para mübadele edilir. Her iki işlem sonunda satan taraf, alan taraftan bir fark elde eder ki adına “kâr “denir.

Alışverişi yoluyla elde edilen fazlalık (riba) haramdır.

Buna göre faiz vasfını taşıyan veya faizin tarifine giren her türlü kâr ve kazanç müslümana haramdır.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de bu konu ile ilgili olarak şöyle buyuruyor:

“Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların “Alım satım tıpkı faiz gibidir” demeleri yüzündendir. Hâlbuki Allah, alım satımı helal, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.” (Bakara Suresi, Ayet: 275)

Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tövbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.” (Bakara Suresi, Ayet: 279)

Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak riba (faiz) yemeyin. Allah’tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Al-i İmran Suresi, Ayet:130)

2-Faizin haram oluşu, Kur’an-ı Kerim’de diğer yönden akideye (inanca) bağlanmıştır.

İslam, bir sistemdir.

Bu sistemi benimseyen ona uymak zorundadır.

Nitekim ayette, “kendine Allah’tan gelen bir öğüdü (yani faizin yasak olmasını) kabul edip faizi terk edenin geçmişteki sermayesi kendine aittir. Bu hususta işi Allah’a kalmıştır.” buyurulmuştur.

Bunun anlamı şu olabilir: Yasak emri gelinceye kadar insanlar, yaptıklarından sorumlu değildir. Ayrıca, verdiği borç paranın faiz olmayan kısmı kendisine aittir.

3-Faiz yasağı geldikten sonra tekrar faiz alıp-verenler suçlu sayılmış ve bunlara verilecek İlahi cezanın da cehennemde yanmak olduğu beyan ve ilan edilmiştir.

4-Allah faizi bereketsiz kılar. Sadaka ve zekâtı ise bereketli kılar.

Özellikle Müslüman,  Müslüman olduğu halde faiz yemeye devam ederse bu durum, kendisine hayır ve bereket getirmez.

5-İslam’ın faiz konusundaki hükmü kesindir. Ve faiz haramdır.

İslam’ın yasak ettiği faiz vasfını alan her türlü faaliyetten kaçınmak gerekir.

Burada önemli olan, yapılan muamelenin faiz vasfını taşıyıp taşımadığını kesin olarak tespit etmektir.

İslam Dini’nde zorluk yoktur. Allah ve Resulü kolaylığı emretmiştir.

Bu sebeple eğer bir muamele faiz şartlarını tam olarak taşımıyorsa,  kolaylık açısından onu faize sokmamak gerekir.

Peygamberimiz (s.av) içinde çok şeyler beyan ettiği “Haccetü’l Belağ”daki Veda hutbesinde Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurmuştur:

“ Ey İnsanlar! Sözümü iyi dinleyin. Bilmiyorum belki de buy seneden sonra sizinle burada bir daha ebedi olarak karşılaşmayacağım.

Ey İnsanlar! Rabbınıza mülaki oluncaya kadar kanlarınız ve mallarınız(a el uzatmak) birbirinize haram kılınmıştır. Şu mübarek arefe gününüzün mukaddes olduğu ve şu içinde bulunduğumuz mübarek (Zilhicce) ayının hürmeti gibi (bunlara hürmet ettiğiniz gibi) birbirinizin can ve mal güveninizi de koruyun.Sakın ihlal etmeyin.

Şüphesiz ki siz, Rabbinizin huzuruna varacaksınız!… Ve işte o zaman Rabbiniz, size amellerinizin hesabını soracaktır.

Tebliğ ettim mi?

Kim de sahibine verilmek üzere bir emanet varsa onu kendisine emanet eden kimseye versin.

Faizin her türlüsü kaldırılmıştır. Lakin mallarınızın aslı sizindir. Ne zulmedin, ne de zulme uğrayın. Allahü Taala faizin yok olmasını emretti. Abdülmuttalib’in oğlu (amcam) Abbas’ın (alacağı) bütün faizler hükümsüzdür.

…………

İbn Mesud(r.a)dan rivayet edildiğine göre bu konuda Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

faiz yiyene ve yedirene  (şahitlik edene ve yazana da) lanet etti.” (S. Ebu Davud, Büyû,4)

Previous Gençlere Sesleniyorum-88 Ahirete İmanın Hayatımıza Etkileri!..

Leave Your Comment