Gençlere Sesleniyorum-77 Siz de ‘BİLİM ve TEKNOLOJİ’ Öğrenin (1)

Sevgili Gençler!…

Yaşadığımız yüzyılda dünya tarihini etkileyecek önemli gelişimlere ve değişimlere vesile olan Bilim ve Teknoloji, insanların yaşam koşullarını da köklü ve süratli bir şekilde etkilemektedir.

Dünyanın bugünkü medeniyet seviyesinde büyük payı olan bilim ve teknolojinin tarihi gelişimi de son derece hızlı olmuştur.

Dokuzuncu yüzyıldan on dördüncü yüzyıla kadar uzanan dünya tarihini incelediğimiz zaman görürüz ki; dönemin en ileri medeniyeti “İslam Medeniyetidir.

Özellikle bu tarihler arasında bütün hayatlarının temelini Kuran ayetlerine dayandıran Müslümanlar, o dönemde bile bilime sahip çıkmışlardır.

Akıla ve bilgiye dayanan medeniyetleri, bugün dünyanın sahip olduğu pek çok değere de kaynaklık etmiştir.

Kuran’da, kâinatın yaratılışı ve düzeni ile ilgili ayetlerin bildirilmesi, bilgi sahibi olmaya büyük önem verilmesi, mü’minlerin tefekküre sevk edilmesi, evrendeki her nesne ve varlığın birbirine olan uyum ve bağlılığı; söz konusu dönemde bilimin ilerlemesine rehberlik etmiştir.

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Onlar, gökte ve yerde önlerine ve arkalarına bakmıyorlar mı? Dilesek onları yere batırırız, ya da üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. Şüphesiz bunda (Rabbine) yönelen her kul için bir ibret vardır.”

“And olsun, Davud’a tarafımızdan bir üstünlük verdik.”

“Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin” dedik. Ona demiri yumuşattık”.    

“Geniş zırhlar imal et, dokumasını ölçülü yap. (Ey Davud Hanedanı!) İyi işler yapın. Kuşkusuz ben, yaptıklarınızı görmekteyim, diye (vahyettik).”

“Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık mesafe olan rüzgârı da Süleyman’a (onun emrine) verdik ve onun için erimiş bakırı kaynağından sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle cinlerden bir kısmı, onun önünde çalışırdı. Onlardan kim emrimizden sapsa, ona alevli azabı tattırırdık.”

“Onlar Süleyman’a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş) leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud Ailesi! Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır!” (Sebe Suresi, Ayet: 9…13)

Teknik ilimler, tıp, astronomi, cebir ve kimya gibi birçok alanda önemli neticeler elde eden Müslüman bilim adamları, medeniyet ve kültür sahasında kısa zamanda kendilerini tüm dünyaya kanıtlamışlardır.

Buluşlarıyla uygarlığın ilk adımlarının atılmasına vesile olan Müslümanlar, ilerlemenin yolunu açmışlardır.

İslam tarihinde, bilim dallarını tek tek incelediğimizde, hepsinin kaynağının Kuran-ı Kerim olduğunu, bilimin maddi manevi her şeyin Allah’ın yarattığı sistemin bir parçası olduğunu defalarca ispat ettiğini görmekteyiz.

Beşinci yüzyılın ikinci yarısında doğup gelişen İslamiyet, deneye ve gözleme dayalı bilimin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır:

Bir milyon civarında kitabı barındıran «Darü’l-Hikme» yi (İlim Kültür Yuvası) kuran Emevi Halifesi Muaviyedir.

400 bin ciltlik bir kütüphane kurarak bilim adamlarını Kurtuba’da toplayan Halife el-Hâkim’dir.

8. Yüzyıl’ın sonlarına doğru, Aristoteles’in tüm kitaplarını, Galen ve Hipokrat gibi büyük bilim adamlarının birçok eserini Arapçaya çevirten Halife Harun-el-Raşid’dir.

Bizans’a ve Hindistan’a elçiler göndererek çevirmeye değer kitap aratan ve Bizanslıları yendiği savaşta, savaş tazminatı olarak sadece Eski Yunan yazmalarını isteyen Halife el Memun’dur.

Böylece İslam dünyası, önceki dönemlerde yapılan tüm bilimsel çalışmaları toparlayarak kaybolmasını önlemiştir. Daha sonra bu çalışmalar, Arapçadan Batı dillerine çevrilmiştir.

Endülüs Devleti’nin kurulması ile Musevi, Hıristiyan ve İslam kültür geleneklerinin buluşması,  İspanya’yı bilim ve kültür merkezi haline getirmiştir.

Kimyasal maddeleri, uçucu maddeler, uçucu olmayan maddeler, yanmayan maddeler ve madenler’ olarak dört grupta toplayan Müslüman bilim adamlarından Cabir Bin Hayyam’dır.

Onun bu çalışması, modern kimyanın kurucusu olarak bilinen Lavoisier’e öncülük etmiştir.

Einstein’dan 1100 yıl önce (yani 800 yılında), izafiyet teorisi ile uğraşan el-Kindi’dir. El-Kindi, ‘Zaman cismin var olma süresidir, zamanla bilinebilen ve ölçülebilen hız ve yavaşlıkta hareketin sonucudur.

Sevgili Gençler!…

Zaman, mekân ve hareket birbirinden bağımsız değildir, göğe doğru çıkan bir insan ağacı küçük görür, inen insan ise büyük görür’ der.

Tıp ve eczacılıkta İbn-i Sina ve Razi gibi âlimler, anatomi ve tedavi alanına pek çok yeni bilgi eklerken; tarih ve coğrafya bilimlerinde Idrisi,  Hamevi ve Taberi ve adını bu satırlara sığdıramayacağımız pek çok İslam âlimi, bilimsel teorilerde önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir.

Özellikle optik alanında, on birinci yüzyılda İbn-i Heysem, bu bilim dalını tek başına yeniden inşa etmiştir. Dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan Sabit bin Kurra, astronomi alanındaki ilk büyük yeniliği gerçekleştirmiştir.

Batlamyusçu sisteme, dokuzuncu yıldızsız küreyi eklemiştir. On üçüncü yüzyılda, bu sistemin karşılaştığı güçlükleri fark eden yine Müslüman astronomlar olmuş ve Batlamyusçu olmayan gezegen modellerini geliştirmişlerdir.

Bunlar, gerçekten zamanlarının çok ilerisinde çalışmalardır.

Söz konusu çalışmaları ile bilim tarihine adlarını yazdıran Müslüman bilim adamları, devlet tarafından maddi-manevi destek görmüş, teşvik edilmiş, halk arasında itibar kazanmışlardır.

Aynı dönemin Avrupa’sında ise durum tamamen farklıdır. Bilime hizmet eden Avrupalı bilim adamları, pek çok engelleme ile karşılaşıp kısıtlanmakta, hatta çalışmaları tamamen durdurulmak istenmekteydi.

İslam tarihini incelediğimiz zaman yine görürüz ki, Hint rakamlarına sıfır rakamını ekleyerek bugün kullandığımız rakamları oluşturan Harezmî’dir.

Fen bilimlerinde, deneyle sabit olmayan bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini söyleyen Ahmet Fergani’dir. Bu zat, enlemler arasındaki mesafeyi hesapladığı gibi, Dünya’nın eksenindeki eğimi en doğru şekilde hesaplamıştır.

Trigonometrik bağlantıları bugünkü kullanılan şekliyle formülleştiren El-Battani’dir. 877 yılından 929 yılına kadar sürekli astronomik gözlemler yapmış; Tanjant ve Kotanjant’ın tanımını yaparak Sinüs, Tanjant ve Kotanjant’ın sıfırdan doksan dereceye kadar tablosunu hazırlamıştır.

Cerrahide dikiş malzemesi olarak ilk kez hayvan bağırsağını kullanan; tıp biliminde deney ve gözlemin çok önemli olduğundan bahseden ve başhekimi olduğu hastanede görev alacak olan doktorların uzmanlaşmaları gerektiğini söyleyen Ebubekir er-Razi’dir.

Trigonometriye Sekant ve Kosekant kavramlarını kazandıran Ebu’l Vefa’dır.

Gözün görülebilir cisimler doğrultusunda ışınlar yaydığını söyleyen Öklid ve Batlamyus’a karşı; “Görülecek cismin şekli, ışık vasıtasıyla gözden girer ve orada mercekler vasıtası ile nakledilir” diyerek, yaptığı sayısız denemelerle ‘göze gelen uyarıların görme sinirleri ile beyne iletildiğini’ söyleyen ve optik bilimin öncüsü olan İbnü-l-Heysem’dir.

Çeşitli maddelerin birbirinden ayırt edilme yollarından birinin, maddelerin özgül ağırlıkları olduğunu söyleyerek, sıcak su ile soğuk su arasındaki özgül ağırlık farkını tespit edenel-Beyruni’dir.

973 yılında “Bilimsel çalışmaların,  deneylerle ispat edilmesi gerektiğini ve belgelere dayanmasının zorunlu olduğunu” söyleyen ve 1200’lü yıllarda, küçük kan dolaşımını keşfeden İbnu’n-Nefisdir.

Sevgili Gençler!…

Bütün İslam ülkelerinde matematik, tıp, uzay bilimleri ve daha birçok ilimin okutulduğu eğitim kurumları, rasathaneler; dönemin en gelişmiş teçhizatları ile donatılmış hastaneler, herkese açık kütüphaneler bulunmaktaydı.

Bağdat, Harran ve Endülüs başta olmak üzere Mısır, Kuzey Afrika ve Doğu Fırat çevresindeki birçok İslam şehrinde, eğitim sistemi ve ilim, söz konusu döneme örnek teşkil edecek düzeyde geliştirilmişti.

&s tarafından.|2023-12-06T21:09:10+00:00Aralık 6th, 2023|Makaleler|Yorum yok

Siz de fikrinizi belirtin

Go to Top