Gençlere Sesleniyorum-76 KİMSEYE ZULÜM VE HAKSIZLIK YAPMAYIN!…

Sevgili Gençler!…

Zulüm, “boyutu ve önemi ne olursa olsun herhangi bir hakka tecavüz etmek”tir.

Bu kelime, küçük günah hakkında da büyük günah hakkında da kullanılır.

Said ibn-i Abdülaziz(r.a) diyor ki:

“İyilik eden sevap beklesin, kötülük edense, cezasını (bu nereden geldi diyerek)  inkâr etmesin.

Haksız yere bir izzet (yücelik, şan ve şeref) kazanana,  Allah’û Tealâ haklı olarak bir zillet (alçaklık, rezillik, rüsvaylık) verir

Zulüm ederek mal toplayana ise, Allah’û Tealâ, zulüm etmeden fakirlik verir”

Zulüm; insanlık tarihiyle doğmuş ve günümüze kadar gelmiş ve belki de kıyametin kopacağı güne kadar devam edecektir.

Zulüm, Hz. Âdem’in çocuklarından Kabil’in Habil’i kıskanması sonucu öldürmesiyle başlamıştır.  Sonra da bütün dünyayı kasıp kavurmuştur

Menfaatine dokunulan herkes, zulmün bedava askerliğini yapmış ve her zalim sultan, zulüm imparatorluğuna “kölelik” etmiştir.

Bütün dinler, zulmü yasaklamış ve zalimleri acıklı azapla tehdit etmiştir

Ama kör menfaat, kalpleri köreltmiş; zalimleri duyamaz, göremez, anlayamaz hale getirmiştir

Zulüm insanı öyle bir hale getirmiştir ki; hiç bir hayvan kendi cinsinden bir leşe dokunmazken; insan, insanın ölüsüne bile işkence etmiştir.

İşte zulüm, insanı Kur’an diliyle “esfeli safilin” (aşağıların en aşağısına) düşürür.

Zulüm; kalbi karartır, aklı nefsin eline verir, vicdanı köreltir.

İnsan, bu belâya kendi elleriyle müptelâ olur. Dolayısıyla zalim bir kimse, ilk önce kendisine zulmetmiş sayılır.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:

“Allah’a karşı yalan uyduran, kendisine gelen gerçeği (Kur’anı) yalan sayandan daha zalim kimdir? Kâfirlerin yeri cehannemde değil mi?” (Zümer Suresi: Ayet 32)

Allah’a itaat etmeyen, işlerini Kur’an-ı Kerim’e göre değil de, kendi menfaatlerine uyduranlar, zulmetmiş ve zalimler sınıfına girmiş olurlar.

Dinde aşırı giden, dinin kolaylıklarını zorlaştıran, zorluklarını da kolaylaştırmaya çalışıyor görünüp de, dini hükümleri hafife alan, alay eden ve uygulanmasına engel olan zalimdir.

Allah’ın ayetlerine ve kanunlarına dokunanlar, onları yok sayanlar, tahrif edip hükümleriyle uğraşanlar ve Maide Suresinin 45. ayetinde:

“…Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.” (Maide suresi, Ayet: 45) şeklinde bildirilenler zalimlerdir.

Sorunsuz ve sorumsuz yaşayanlar, seve seve ve güle güle günah işleyerek zulmü alkışlayanlar zalimdir

Gerçekleri, göz göre göre ve bile bile saklayanlar hakikaten zalimleridir

Bir kimseye, sırf müslüman olduğu için maddi ve manevi tacizde bulunan, günah yuvalarını serbest bırakıp, müslümanların ibadethanelerine müdahale eden, kapatılmasına çalışan zalimdir.

Bir Hadis-i Şerifte Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz şöyle buyuruyor:

“Bir Müslüman’ı bir zalimin pençesine bırakmak zulümdür” (Sahih-i Buhari terc, C. 7, S.360)

Zalim bir amirin, zulüm emrini yerine getirmek ve müslümanları zalimlere kurban vermek zulümdür.

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur. Sonra (O’ndan da ) yardım göremezsiniz.” (Hud Suresi, Ayet:113)

Bu ayet uyarınca; zalimlerden yana olmak, zalimlere destek vermek, aracı olmak, yaltaklık yapmak, yol göstermek ve mazlumu şikâyet etmek zulümdür. Bu işi yapanlar da zalimdir.

Kur’an’da,  insanın Allah’a karşı, başka insanlara karşı ve kendine karşı haksızlığı ifade eden zulüm üzerine önemle dikkat çekilmiştir.

Cenab-ı Hak, şöyle buyuruyor:

“…Gerçek şu ki şirk,  büyük bir zulümdür…” (LokmanSuresi, Ayet: 13)

Kur’an, insanlara zulmedenlere karşı koymayı emrediyor:

“Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez. Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur.  Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır.” (Şura Suresi, Ayet: 40,41,42)

Bir insan, ister Allah’a, ister diğer insanlara,  ister kendi kendine zulmetmiş olsun, aslında her defasında ve türünde o kendine zulmetmiş demektir.

Çünkü o, zulme yönelişinin ta başında kendine zulüm etmiştir. Öyle ise zalim, zulüm etmeye daima kendisinden başlar. Bu gerçeği Kur’an-ı Kerim şöyle ifade ediyor:

“… Allah onlara zulüm etmiş değildir, fakat onlar kendilerine zulüm ediyorlar.” (Al-i İmran Suresi, Ayet: 117)

Kâfirler, zalimlerin ta kendileridir.  Çünkü onlar, zulmün her üç türünü de kendilerinde toplamışlardır.

Zalimler, apaçık bir sapıklık içindedirler. Zira Allah’ın laneti zalimleredir. Bu sebeple de dünyada ve ahrette onlar Allah’ın rahmetinden ve ihsanından mahrumdurlar.

Zulüm, her an ve her şartta karşılaşabileceğimiz; dünyanın her yerinde var olan azgın insanların çılgın hareketleridir

Yüce Rabbimiz zulmü kendisine lâyık görmediği gibi, biz kullarına da lâyık görmemiş ve kesin olarak yasaklamıştır

Zulüm, dünya tarihiyle başladığı için, dünyanın sonuna kadar da devam edecektir

Kendisini koruyanlar zulümden uzak kalacak, kendi elleriyle zulüm işleyenler ise, zalimler topluluğunda yerlerini alacaktır.

Ancak zulüm yaptıktan sonra, tövbe eden ve durumunu düzelten kimse için her zaman Allah’ın rahmet ve ihsanına kavuşma imkânı vardır.

Cenab-ı Hak, bir Ayet-i Kerime’de şöyle buyuruyor:

“Kim (bu) haksız davranışından sonra tövbe eder ve durumunu düzeltirse şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Maide Suresi, Ayet: 39)

Sevgili Gençler!…

Zulüm ve haksızlığın zıddı ise adalettir. Gerçek müslüman zulüm ve haksızlık etmez. Adaletten ayrılmaz. Adil olur.

Adalet, Allah’ın emrettiği, sevdiği ve övdüğü yüce bir özelliktir.

Adalet, Peygamber mesleğidir. Adalet, hak ölçüsüdür. Adalet; çalışan ile çalışmayanın, dürüst ile sahtekârın eşit olması değil, hak sahibine hakkının tam olarak verilmesidir.

Adalet, sadece Müslümanlar arasında geçerli olan bir esas değil, bütün insanlar için geçerli olan uluslararası bir kanundur. Adaletsiz bir dünya, karanlıklar ve zulmetler içinde çökmeye mahkûmdur.

Bir milletin kalkınması, yükselmesi, ilerlemesi, medeniyete ulaşması adaletle mümkündür.

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Allah size, mutlaka emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” (Nisa Suresi, Ayet:58)

“Ey iman edenler!  Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin,  sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun:  bu,  Allah korkusuna daha çok yakışan  (bir davranış)tır. Allah’a isyandan sakının. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.” (Maide Suresi, Ayet:8)

Sevgili Peygamberimiz  (s.a.v) Efendimiz de bu konuda şöyle buyuruyor:

“Ehl-ü ıyaline (aile fertlerine, yakınlarına) ve idaresi altında olanlara adaletle hükmeden adil kimseler, Allah nezdinde nurdan minberler üzerine otururlar, yüksek mevkilere çıkarlar.” (S.Müslim, R. Salihin, Terc., C.2, H.No:663)

“Haksızlık etmekten sakının. Zira haksızlık kıyamet gününde zulmettir.” (S.Müslim,  R. Salihin, Terc., C.1, H.No: 201)

Sevgili Gençler!…

Her Müslüman, Allah’ın yakın ve kesin olan adalet günü gelmeden, bu İlahi beyanlara kulak vermek zorundadır.

Sevgi, hürmet, huzur ve güven isteyen herkes buna mecburdur. Çünkü adaletin olmadığı bir vicdanda, bir kurumda, hak ve adalet namına hiçbir şey olamaz.

Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Allah, rahmetine istekli olanları ümitsizliğe düşürmez.

&s tarafından.|2023-12-06T21:18:49+00:00Aralık 6th, 2023|Makaleler|Yorum yok

Siz de fikrinizi belirtin

Go to Top