Gençlere Sesleniyorum-36 KOMŞULARINIZLA İYİ GEÇİNİN!

Sevgili Gençler!

İnsanlık, küfür ve zulüm denizinde inim inim inleyerek boğulmak üzere iken;can kurtaran bir kuvvet olarak yetişen İslam, küfür ve zulüm bulutlarını dağıtmış, insanlık ufkunu aydınlatmış, insanlığı küfür bataklığında boğulup helak olmaktan kurtarmış, ebedi saadet ve mutluluğa kavuşturmuştur.

İnsanlık, İslamiyet sayesinde derin bir nefes almış, hak- hukuk nedir öğrenmiş, beşeri münasebetlerini düzene koymuştur.

Komşu komşusunun hakına riayet etmiş, mü’minler birbirerini sevmiş ve İslam sayesinde kardeş olmuşlardır. İslam’ın tam anlamıyla tatbik edildiği Saadet Asrı’nda komşu komşusunun bir çöpüne dahi dokunamıyordu.

Komşusu fakir ise ona yardım ediyor, yetim ise onu gözetiyor, hasta ise onu ziyaret ediyordu. Öldüğünde onun cenazesine koşuyordu.

Mü’minlerin, Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçındığı şanlı, şerefli ve nurlu devirler… İşte bunun için o devirlere “Saadet Asrı” denilmiştir.

Komşuluk, “ev, işyeri vb. mekânlar açısından birbirine yakın olan insanların durumu”dur. Bu durumda olan kişilerden her biri, diğerine “komşu” dur.

İslamiyet komşuluğa büyük önem vermiş, birçok Ayet ve Hadislerde mü’minleri bu konuda uyarmıştır.

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın koşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (Nisa Suresi, Ayet:36)

Sevgili Gençler!

Cenab-ı Hak, anne, baba ve akrabadan sonra komşuya iyilik yapmayı emir buyurmuştur.
Kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’i inceleyen ve insanlara mutluluk yollarını gösteren hükümlerini okuyan insaflı garp mütefekkirleri İslam Dininin ulviyeti ve kudsiyeti karşısında hayranlıklarını ifade etmişlerdir.

İslam hayati bir dindir. Her asırda insanların ihtiyaçlarına en güzel bir şekilde cevap verecek niteliktedir.
İslam koyduğu değişmez hükümleriyle, insanlığın imani, ahlaki, hukuki ve ictimai hayatını bütünüyle içine alır.

Allah’ın Resulü(s.a.v) şöyle buyuruyor:

“Cebrail bana durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sıkı tavsiyeden komşuyu komşuya varis kılacağını zannettim.” (Buhari ve Müslim, R. Salihin, C.1, S.340)

Komşusuna iyilik yapmayan, onlara zararı dokunan bir kimseden hayır gelmez. O, toplum içinde bir mikrop gibidir. Ondan korunmak, hayati bir mesele olduğundan elzemdir.

Bir insan öldüğü zaman, onun durumu komşularından sorulur. Eğer komşularına iyilik yapmış, onlarla iyi geçinmiş, onlarla İslam’ın emrettiği anlamda komşuluk münasebetlerinde bulunmuş ise; komşuları ondan razı olduklarını söyler.

Cenab-ı Hak’tan ona rahmet dilerler. Aralarından ayrıldığında, hayırlı bir komşuyu kaybettiklerine üzülürler.
Ama zararlı bir komşu öldüğünde “kurtulduk” derler. Ona rahmet bile dilemezler. Zararlı bir insandan kimse hoşlanmaz ve onu hiç kimse sevmez.

Ebu Hureyre (r.a) den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz üç defa:

-Vallahi mü’min olamaz!” diye tekrarladığını işittim.
-Ya Resulallah, kim mü’min olamaz? Diye sordular.
-Şerrinden komşusu emin olmayan kimsedir.” buyurdular. (Buhari ve Müslim, R. Salihin, C.1,S.341)

Komşusuna zarar veren kimselerin yeminle mü’min olamayacaklarını haber veren bu ve benzeri Hadis-i Şeriflerden sonra Ashab-ı Kiram komşu hakkına son derece önem vermiştir.

Sevgili Gençler,

İslam Dini, insan haklarına büyük değer vermiş ve hakların korunması için bazı müeyyideler koymuştur.
Bu nedenle, insan hakları konusu İslam Dininde önemli bir yer tutar.

Bunlardan üzerinde en çok durulanı da “KUL HAKKI” denilen insanların kendi aralarındaki haklarıdır.
Her müslüman kendi haklarının sınırını bilir ve başkalarının haklarına da saygılı davranır.

Müslüman, kendi haklarının başka insanların tespit edilmiş haklarının sınırında bittiğinin şuuru içindedir.
İşte bunun içindir ki Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz meşhur veda hutbesinde:

“Ey insanlar! Mallarınız, kanlarınız, ırzlarınız, şeref, haysiyet ve namuslarınız her türlü tecavüzden masumdur” buyurmak suretiyle konunun önemine dikkatları çekmiştir.

Peygamberimizin açıklamalarına özenle baktığımız zaman bu hakların maddi ve manevi olarak iki bölümde mütalaa edildiğini görürüz.

Hiçbir şeyi, sahibinin rızası olmadan almamak maddi haklardır.
Hiç kimsenin haysiyet, şeref ve namusuna dil uzatmamak ve yaşama hakkına saygı göstermektir ki bu da manevi haklar alanına girer.

Şimdi bunları sırasıyla açıklayalım:

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerimde:

“Ey inananlar! Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yeyin, haram ile nefsinizi mahv etmeyın” (Nisa Suresi, ayet:29) buyurarak herkesin mal varlığının korunması gerektiğini bildirmiştir.

Bunun aksi bir davranış ise, başkalarının hakkını yemek olur. Demek ki, karşılıklı bir anlaşma olmadan hiç kimsenin malına el uzatılamaz. Bu mal ister az olsun, ister çok olsun fark etmez.
Bu konuda Resulullah(s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Bir kimse yemin ederek bir müslümanın hakkını gasp ederse, Allah o kimseye cehennemi vacip kılar ve cenneti haram eder”.

Bunun üzerine orada bulunanlardan biri:

Eğer o hak, değersiz bir şey ise? Diye sordu.

Hz. Peygamber(s.a.v):

“İsterse misvak ağacından bir dal parçası olsun” buyurmuşlardır. Bu da gösteriyor ki; az veya çok herkesin malı korunmuştur. Kişinin izin ve rızası olmadıkça ona asla el uzatılamaz.

Sevgili Gençler,

İslam Dini, hırsızlık, karaborsacılık, vurgunculuk, hileli ölçü ve tartılarla kazanç elde etmeyi kesinlikle yasaklamıştır.

Dinimizde; meşru yollar dışında her ne suretle olursa olsun kazanç elde etmek, başkasının hukukuna tecavüz sayılmıştır.

Gıybet, dedikodu, iftira ve yalanla insanların hoşlanmadıkları şekillerde incitilmeleri de manevi haklar doğurur.

Hele de kaba ve çirkin kelimelerle insanların kalplerini kırmak, çirkin bir davranıştır. Çünkü müslüman, kendisine yapılmasını istemediği şeyleri din kardeşlerine, komşularına, arkadaşlarına, hiç kiseye yapmayacak ve öyle bir hakarete maruz kalmalarını da arzulamayacaktır.

Komşu hakları da dahil olmak üzere bütün kul hakları,ister maddi, ister manevi olsun karşılıklı helallaşmadıkça üzerimizden kalkmayacak haklardır.

Bütün farz ibadetlerin yapılmış olması yeterli görülmeyip müslümanın, her konuda ahlaklı, yapıcı, müsbet hareketli ve üzerinde komşu hakkı, yetim hakkı gibi kul hakkı oluşturmayacak davranışlar içinde bulunması gerekmektedir.

Sevgili Gençler,

Komşu haklarından bazıları şunlardır:

“Yardım edene yardım etmek, borç isteyene vermek, fakirlerin ihtiyacını gidermek, hasta olanları ziyaret etmek, ölünce cenazesine gitmek, sevinince sevinmek, üzülünce hal ve hatırını sorup “üzülmeyin” demek, rüzgârına engel olmamak için ona bakan duvarı çok yüksek yapmamak, yediği meyveden komşuya da göndermek, vermek mümkün değilse gizli yemek, çocuğun eline yiyecek verip dışarı çıkarmamak, yiyeceğin kokusu ile komşusunu rahatsız etmemek, pişirdiği yemekten bir tabak da komşusuna göndermek” tir.

Ashab-ı Kiram’dan Ebu Dücane (r.a) nin komşu hakkına riayeti konusundaki şu güzel hareketi bizim için örnek olmalıdır ve komşu hakkına gerekli önemi vermemizi temin etmelidir.

Ebu Dücane (r.a), her sabah mescide gelip sabah namazını kıldıktan sonra tesbih ve duaya kalmadan hemen giderdi.

Birkaç gün böyle devam edince Allah’ın Resulü(s.a.v) sordu:

Ey Ebu Dücane, niçin sabah namazından sonra tesbih ve duaya kalmadan gidiyorsun? Ebu Dücane(r.a):

-Ey Allah’ın Resulü, komşumun bahçesinde bir hurma ağacı var. Dalları bizim avluya doğru eğilmiş. Olgun hurmalar dökülüyor.

Çocuklarım o hurmaları yiyip kursaklarına haram lokma girmesin diye hemen gidip onları topluyor ve komşumun bahçesine bırakıyorum, cevabını verir.

Düşünen insan için şu Hadis-i Şeriflerin ifade ettiği anlam, komşu hakkına riayet konusunda ciltler dolusu kitaplara bedeldir:

Fahr-i Kâinat (s.a.v) Efendimiz şöyle buyuruyor:

“Komşusu şerrinden emin olmayan kimse cennete giremez.” (R. Salihin, C.1,S.341)

“Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir.” (Sahih-i Müslim ve terc. C.1, S.106)

Sevgili Gençler,

Günümüzde komşusunun malına, servetine göz diken, onu çekemeyenlerin, komşu hakkına riayet etmeyenlerin, komşusuna zarar veren, ırzına, namusuna musallat olanların kulakları çınlasın ve her azabı göz önüne alsınlar.

Previous Gençlere Sesleniyorum-37 DOSTLARINIZI İYİ SEÇİN!…

Leave Your Comment