Gençlere Sesleniyorum-18 İNSANCA YAŞAMA ZEVKİ…

Prof. Dr. Bayram Altan

Sevgili gençler! Bizler bu dünya hayatına yaşamak için geldik.

Ancak, istikbalden güzellikler ve mutluluklar umarak, yaşama azmini kaybetmeden, niçin yaratıldığımızın  bilincinde olarak yaşamak çok daha güzel ve anlamlı.

Ümitsizliğe, karamsarlığa ve  istikbal endişesine kapılmadan, geleceğin aydınlığının yakalanacağını umarak yaşamak; hayatı kolaylaştırır, büyük bir  zevk ve keyifle yaşanır  hâle getirir.

Yaşama zevki, huzur ve mutluluğu ancak umut olduğu zaman tadılabilir. Umutlar kaybolunca, yaşama sevincini, mutluluğunu ve zevkini de beraberinde götürür.

Sevgili gençler! Karamsar olmayın. İstikbalden iyi  güzel şeyler bekleyin ve kendinizi büyük bir umutla geleceğe hazırlayın.

Umudunu yitiren, gelecek endişesine ve karamsarlığına kapılan insan,hayat ışığını kendi elleriyle söndürmüş ve kendisini karanlığa mahkum etmiş olur.

Tam da burada kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de geçen “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz!…” ilahi emrini düşündüğümüzde, ne kadar derin bir anlam taşıdığını ve büyük bir ümit, şevk ve azimle bizi hayata sımsıkı bağladığını hemen anlar ve görürüz.

Yaşamanın güzel olduğunun farkına varan bazı insanlar, içinde bulunduğu bu dünyadan gitmek istemiyor…

Halbuki bu dünyanın geçici, öbür dünyanın ebedi olduğunu idrak edebilse faniye değil, Baki olana talip olur.  Animasyona değil, gerçeğe bakar. Gelip geçici anlık zevk ve mutluluklara değil, sonsuz mutluluğa koşar….

Parasının hesabını bilmeyecek kadar zengin de, elbisesi yırtık pıtık, ayakkabısının altı patlak olarak hayatını idame ettirmeye çalışan insan da “yaşamak” istiyor…

Bir anlık öfke ve kızgınlık sonucunda intihara kalkışan ve hayatına son vermeden kurtarılan insan da pişman oluyor ve “ yaşamak daha güzel..” diyor…

Zaman hızla akıp giderken günler, aylar ve yıllar ömrümüzü sessiz bir testere gibi kesip  gidiyor. Üzülerek ifade edeyim ki; gençliğimizi, dinçliğimizi, güzelliğimizi, uzun uzun arzularımızı ve hayallerimizi de beraberinde götürüyor maalesef.

Yaşamayı güzelleştiren, Allah tarafından insana verilen görevdir.

Yaratılış gayesine uygun davranarak yaşamını sürdüren ve kendisine verilen zamanı, Yaratıcı’nın rızasına uygun olarak  en güzel bir şekilde değerlendiren, dünyanın en huzurlu ve mutlu insanıdır.

Sevgili gençler! Dünyada öyle yaşayın ki, hem şu kısacık dünyada, hem de ebedi olarak yaşayacağımız sonsuzluk aleminde mutlu olasınız…

Dünyanın saymakla bitmeyen nimetleri arasında insana yakışır bir biçimde helal zevklerle yaşayın!…

Yüreğinizde taşıdığınız iman, sevgi, merhamet (acıma duygusu), tevazu, umut, ve sorumluluklarınızın olduğu bilinciyle yaşamak değişmeyen prensibiniz olsun.

Geçmişten ve yaşadığınız yıllardan ders alarak, hayatınızın her anını süsleyen güzel davranışlar sergileyerek ve kalıcı hizmetler yaparak yaşamak en büyük şiarınız olsun..

İnancınızın bir gereği olarak insanlara ve diğer canlılara karşı sevgi ve merhamet (acıma) duygusunuaklınızdan, gönlünüzden ve ruhunuzdan çıkarmadan yaşayın.

Sevgi ve rahmet kökünden gelen  “acıma,  şefkat gösterme, af, lütuf ve ihsanla muamele etme” gibi güzel anlamlara gelen merhamet (acıma duygusunu)değişmeyen kuralınız olsun.

İslam dininin insana yaklaşımı ciddi olarak değerlendirildiğinde, şefkat ve merhametin ağır bastığı görülür.

Katılığın, sertliğin, kıyıcılığın İslam’da yeri yoktur.

İslam Dini’nde; katılığın değil yumuşaklığın,  şiddetin ve zulmün değil merhametin, intikamın değil affediciliğin geçerli olduğu bildirilmiştir.

Her dinde ve kutsal kitapta olduğu gibi Kur’an-ı Kerim’de de inançsızlıkta direnenleri, doğru yoldan sapanları, günahta ısrar edenleri, tutumlarının karşılığı olarak çeşitli cezaların ve acıklı bir sonun beklediğini haber veren birçok ayet vardır.

Suç işleyenler, belirlenen kuralların dışına çıkanlar için yalnız dinler tarafından değil, her çağda her devlet ve otorite tarafından da en hafifinden, idama kadar her türlü ceza tertip edilmiştir.

Hiçbir nizam, kurallarını çiğneyenlere yeşil ışık yakmaz, «aferin», «iyi etmişsin» demez. Bu, dinler için de, devletler için de  geçerlidir.

Müslümanlık, Allah’ın varlığını ve birliğini tanımayanlara, getirdiği esaslara başkaldıranlara karşı dünyevi ve uhrevi çeşitli cezalar öngörmüştür.

Uygulamalardan anlaşıldığına göre bu cezalardan bazılarının caydırıcı etkisi ön planda tutulmuştur.

Üstelik her cezanın tam bir adaletle, asla zulüm ve intikam aracı haline getirilmeksizin uygulanmasını istemiştir.

Buraya kadar belirtmeye çalıştığımız gibi suç, ceza ve tehditler madalyonun yalnızca bir yüzü. Bazıları madalyonun yalnız bu yüzüne bakıyor…

Hâlbuki madalyonun bir de öbür yüzü var. Bu yüz, Yüce Allah’ın rahmetini, merhametini ve bağışlayıcılığını müjdeliyor….

Allah Teâlâ, kendisine ortak koşulması, varlığının ve birliğinin tanınmaması hariç bütün günâhları affedebileceğini Kur’an-ı Kerim’de haber veriyor:

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Tarafımızdan ona( Yahya’ya) kalp yumuşaklığı (merhamet) ve temizlik de (verdik). O, çok sakınan bir kimse idi. Ana-babasına çok iyi davranırdı; o, isyankâr bir zorba değildi. Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağı gün ona selam olsun!” (Meryem Suresi, Ayet:13….15)

“Siz yerdekilere acıyın ki göktekiler (Allah ve Melekler) de size acısın.” (Tirmizi, 1-16)

“Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.” (Buhari, Tehvid 2, Edeb 27)

“Allah’ın kuluna merhameti, şefkatli bir annenin çocuğuna olan merhametinden daha fazladır.”

“Cenâb-ı Hakkın yüz rahmeti vardır. Bunlardan yalnız birini dünyaya indirdi ve o bütün yaratıkların birbirine acımasına yetti. Kalan doksan dokuz merhametini âhirete bıraktı.” (Müslim, Tevbe-20)

Müslüman din âlimleri, bu İslâmi merhamet anlayışını çok iyi kavramışlardır. Bu konudaki sözleri gerçekten hayranlık uyandırıcıdır.

“İyilikte bulunduğunuz her canlı yüzünden size sevap vardır.” (Riyazu’s-Salihin C-1, S.161)

Kur’an’ın umumi havasından çok açık bir şekilde Yüce Rabbimizin merhamet ve bağışlayıcılığının ağır bastığı sonucu çıkmaktadır.

İbrahim Dussaki (K.S) merhametin evrensel mesajlarını şöyle duyurmuştur:

“Hiçbir mümin,  bütün insanları sevinceye, onlara şefkat besleyinceye, görünen ayıplarını örtünceye kadar olgunluğa ulaşamaz.”

İslâm, sevginin, huzurun, merhametin, bereketin, kardeşliğin, dostluğun, güvenin, yardımlaşmanın, insanca yaşamanın  ve ebedi mutluluğun  kaynağıdır.

Buhranlardan, bunalımlardan, sıkıntılardan, ızdıraplardan, elemlerden, isyan karanlığından  kurtulmanın tek kaynağı İslam’dır.

İslam’dan başka kurtuluş yolu aramak iğne ile kuyu kazmak kadar akıl ve mantık dışı, cahilane ve gülünç  bir davranıştır.

İnsan, maddi ve manevi yapıdan müteşekkildir.

İnsanın fiziki görünümü et ve kemik yığınıdır. Onu değerli kılan ve diğer canlılardan üstün bir varlık haline getiren ise manevi yapısıdır.

Maddi yapının yaşamını sürdürebilmesi için gıdaya ihtiyacı olduğu gibi manevi yapının da zinde kalabilmesi için manevi gıdalara ihtiyacı vardır.

İnanç ve maneviyat olmadan, Yaratan’ın emir ve yasaklarına riayet edilmeden, yaratılış gayesine uygun yaşanmadan insanın manevi yapısını ayakta tutması, hayattan zevk alması, huzur içinde yaşaması, mutlu olması asla mümkün değildir.

İnsanlık tarihi, bu tür örneklerle doludur.

Sevgili gençler! Maddi imkanlar,  insanı mutlu etmez. Sadece biraz daha fazla rahatlık  içinde yaşamasına aracılık eder.

Maddi imkanlar bitince ne oldum delisi olan insanın hayatı ferç olur. Gün gelir, kalıcı zannettiği zenginliğin yerinde yeller eser… Bu defa hafakanlar başlar… O şaşalı, debdebeli lüks hayat, biter ve yerini üzüntü, keder ve ızdıraba bırakır…

Manevi değerler böyle değil… Yatarılış gayesinin bilinciyle bütün zerreciklerine inanç ve maneviyat nüfuz etmiş olan bir insan, fakir de olsa dünyanın en mutlu insanıdır. Sakat da olsa dünyanın en mutlu insanıdır. Gözleri görmese bile Yaratan’ın emir ve yasaklarına uymanın karşılığında  gönlünde parlayan iman nuru ve gönül huzuruyla  dünyanın en mutlu ve bahtiyar insanıdir.

Sevgili gençler! Hayatınınızın her anında kalbinizde iman, aklınızda Allah korkusu ve  ruhunuzda İslam şuuru eksik olmasın!…. Yaşamanın anlamı ve zevki ancak manevi değerlerin ön plana çıkmasıyla mümkündür.

Previous Gençlere sesleniyorum–19 CAMİ VE MESCİDLER, KUDSİYETİNİ KÂBE’DEN ALIR!..

Leave Your Comment