Gençlere Sesleniyorum-16 ZAMANINIZI GÜZEL DEĞERLENDİRİN!…

Prof. Dr. Bayram Altan

Bir toplumun huzurlu ve onu oluşturan insanların da mutlu olabilmesi için bazı özelliklerin  ön planda olaması gerekir.

Bu özelliklerin en önemli ve etkili olanları ise; inanç ve maneviyattan sonra  karşılıklı sevgi, saygı, hoşgörü ve güvendir.

İnsanlar, toplumun özüdür. Öz iyi olursa toplum da iyi olur. İnsanlar, bayrak direği gibi dosdoğru olmak zorundadır. Bir insanın yaptığı ile söylediği çelişkili olmamalı,  sözü ile özü  bir olmalıdır.

İnsanlar, toplumun birer ferdidir. Toplumu meydana getiren fertler, ne kadar kişilikli, inançlı, kültürlü ve güvenilir olursa, toplum da o derece sağlam olur.

Şüphesiz fertlerin olduğu kadar toplumların da dış etki aldında kalmaları normaldir.  Ancak  bu etki, fertlerin kişiliklerini yok edecek kadar aşırı olmamalıdır.

Çünkü fertlerin inanç, maneviyat, ahlak, örf, adet, kişilik ve karakterlerinde meydana gelen değişimler, kolay kolay düzeltilemez.

Öyle olunca toplumda huzursuzluklar çoğalır. Dengeler bozulur.  İnsanlar arasında sevgi ve saygı duyguları azalır.  Birlik ve beraberlik şuuru körelir.  Dostluk  ve kardeşlik bağları kopar.

Fertleri arasında bu özelliklerin olmadığı toplumlarda;  başta  düzensizlik, istikrarsızlık, huzursuzluk meydana gelir. Ardından önlenemeyen kötülük, kavga, yaralama ve cinayet  hakim olur.

İnanç, maneviyat ve güvenin olmadığı toplumları oluşturan fertler,  her yerde ve her zaman  korku ve endişe içinde yaşarlar.

Anne-baba çocuklarına, çocukları da ebeveynlerine, kardeş kardeşe, arkadaş arkadaşa, esnaf esnafa, okulda hoca talebesine ve talebesi hocasına, komşu komşusuna  güvenemez.

Halbuki inanç, ahlak ve maneviyata önem veren , sevimli,  saygılı, kültürlü, güvenilir insanların oluşturduğu toplumlar böyle mi? Tabi ki öyle değil.

Bu güzel özellikleri taşıyan toplumlarda; anne-baba çocuklarını sever, çocuklar ebeveynlerini sever ve sayarlar, kardeş kardeşe, arkadaş arkadaşa, komşu komşusuna, hoca talebesine, talebesi hocasına güvenir. Kısacası herkes birbirine güvenir.

İnanç, maneviyat ve  güven duygusunun hakim olduğu toplumlarda;  yalan, hile, aldatma, art niyet, hırsızlık, gasp, ihanet, kavga, yaralama ve cinayet  asla olmaz.

Sevgili Peygamberimiz (s.av), çocukluğundan itibaren Cahiliye devrinin yaygın kötülüklerinden hiçbirine bulaşmamış, hep uzak durmuştur.

Habibim, sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım” buyuran Allah,  O eşsin insan ve son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)i toplumun her türlü tehlikelerinden, zararlarından ve pisliklerinden korumuştur.

Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v), asırlardan beri ahlak, dürüstlük, doğru sözlülük, tevazu, cömertlik, merhamet, cesaret ve   güvenilirlilik özellikleri  ve  kısaca her  yönünden insanların en üstünüdür.

Bütün iyilik ve güzellikler, o eşsiz insanın mübarek şahsında toplanmıştır.

Peygamberimiz (s.av)in doğduğu yıllarda, insanlık cehalet karanlıkları içinde kıvranıyordu. İnsani duygular yok olmuştu.

Büyük- küçük tanınmıyor, iyi –kötü ayırt edilmiyordu. Kız çocukları canlı canlı kızgın çöllerde  kumlara gömülerek ölüme mahkum ediliyordu.

Güçlü zayıfı eziyor,  zalim, zulmünde sınır tanımıyor, Hak- hukuk gözetilmiyordu.

İşte böyle bir zamanda dünyaya gelen Allah’ın Resulü(s.av)ne dedesi Abdülmuttalib,

göktekiler ve yerdekiler övsünler” diye O’na “ Muhammed” adını verdi.

Gerçekten O, herkese örnek oldu ve  O’na halk tarafından “ Muhammedü’l Emin- Güvenilir Muhammed” lakabı verildi.

Onunla insanlar, cehalet karanlıklarından İslam aydınlığına, zulmetten nura, cehaletten ilme kavuştu.  Kız çocukları, diri diri ölmekten, mazlumlar zulme uğramaktan, fakirler horlanmaktan, kadınlar ticaret malı gibi alınıp satılmaktan kurtuldu.

Cehalet karanlıklarıyla kararan kalpleri, kafaları, fikirleri, düşünceleri, görüş ufukları aydınlandı.

Mekke’de doğan İslam Güneşi, yalnız Mekke ve Medine’yi değil; gönülleri, akılları, ruhları ve kainatı aydınlattı.

Çünkü cehalet karanlıkları içinde kıvranan insanlar, tek kurtuluş yolu olan İslam aydınlığına ve Peygamberimiz (s.a.v) Efendimizin, dost ve düşman, inanan ve inanmayan herkes tarafından kabul edilen ve insanlar için çok büyük ve tek  kurtuluş yolu  olan “ Muhammedü’l-Emin” ünvanının “Güven Limanı”na sığınıyordu. Kıyametin kopacağı güne kadar da insanlık için tek kurtuluş yolu olarak “Güven Limanı” olma özelliğini koruyacaktır.

Sevgili gençler! Şunu kesinlikle ifade edeyim ki,  hasta kalplerin ve muzdarip ruhların tek ilacı Müslümanlıktır!…

Bugün yeryüzünde sayıları iki milyara yaklaşan müslümanlar, O’nun nurlu yolundan, izinden ve çığırından yürüyor  elhamdülillah.

İnsanlık, içine düştüğü bataklıktan kurtulmak, huzura ve mutluluğa erişmek istiyorsa mutlaka O eşsiz insanın son Peygamber olduğuna inanıp O’nun bildirdiği İlahi emir ve yasaklara uymak ve O’nun çizdiği ve yürüdüğü dosdoğru yoldan yürümek zorundadır.

Dünya hayatında tek kurtuluş yolu budur!

İnanç, maneviyat, ahlak, sevgi, saygı, emanet , güven ve emniyet  duygularının hakim olduğu toplumlarda insanlar,  huzur ve mutluluk içinde yaşarlar.

Emniyet; “doğruluk, güvenilirlik, bir şeye güvenmek ” demektir.

Buna göre emanet: “Birisine ait olan şeyin, bir başkasının yanında geçici olarak bulunması” dır.

Allah tarafından Peygamberimiz (s.a.v)e vahyedilen ve onun vasıtasıyla bizlere iletilen Kur’an-ı Kerim, müslümanlar için kutsal bir emanettir.

Bunun gibi Peygamberimizin hal, tavır, yaşayış ve sözlerinin bütününü ihtiva eden sünnet-i seniyyesi de, yine bizlere örnek almamız ve hayatımızın her alanında uygulamamız  için bırakılmış olan bir emanettir.

Ayrıca malımız, canımız, sağlığımız ve çocuklarımız da Allah tarafından bize  lütfedilmiş olan birer emanettir. Bunları korumak, kollamak, geliştirmek, eğitmek, hem insani, hem de dinimiz açısından görevimizdir.

Komşularımızın malı, canı ve namusu da korumamız, kollamamız ve emanet olarak korumamız  gereken birer emanettir.

Üzerinde yaşadığımız topraklar, vatanımız, bayrağımız, sancağımız, ezanımız, camilerimiz evet hepsi birer mukaddes emanettir.

Ayrıca devlet ve millet malları, birbirimize karşı söylediğimiz sırlar, kısaca korunmasını ve saklanmasını istediğimiz her şey tümüyle emanettir.

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“…yine onlar  (o mü’minler) ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.”(Mü’minun Suresi, Ayet:8)

“…emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler,  şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar, namazlarını koruyanlar  (vaktinde ve gereği gibi kılanlar). İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.” (Mearic Suresi, Ayet: 32…35)

“ Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar öğütler veriyor! Şüphesiz Allah, herşeyi işiten ve her şeyi görendir”(Nisa suresi, Âyet:58)

Bu âyetin nüzul sebebi şöyledir:

Hz. Peygamber (s.a.v) Mekke’yi feth edince; Kabe’ye bakmakla görevli Osman b. Talha kapıyı kitlemiş, Ka’be’nin üzerine çıkmış ve anahtarı vermeyi red ederek: “Senin Peygamber olduğunu bilseydim onu verirdim” demiştir.

Hz. Ali, zorla anahtarı ondan alıp kapıyı açmış. Hz. Peygamber (s.a.v) içeri girerek iki rekat namaz kılıp  çıkınca amcası Abbas, anahtarı ve  bu şerefli bir görev olan Ka’be bakıcılığını kendisine vermesini istemiştir.

İşte bu münasebetle yukarıdaki âyet nazil oldu.

Peygamberimiz (s.a.v), Hz. Ali’ye, “ anahtarı eski görevliye vermesini ve kendisinden de özür dilemesini” emretti.

Bu olay (yani emaneti tekrar kendisine iade etmesi), Osman b. Talha’nın müslüman olmasına sebep olmuştur.

İslam Dinine göre, emanete sahip çıkmamak ve onu korumamak, ihanettir. İhanet ise münafıklık alametidir.

Allah’ın Resulü (s.a.v) bu konuda şöyle buyuruyor:

“Münafıkın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz ve kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete ihanet eder.” (R.Salihin, C.1,S.241)

Sevgili gençler!

İnsanın; bu gelip geçici dünya hayatını, yüreğinde taşıdığı imanla, sevgiyle ve bir takım sorumluluklarla yükümlü olduğunun bilinciyle yaşaması gerekir.

Geçmişten ve yaşadığı yıllardan alacağı derslerle, hayatının her anınında  güzel ve örnek davranışlar sergileyerek yaşaması lazımdır.

Önemli olan uzun yaşamak değil, yaşanan zamanı güzel değerlendirebilmektir.

Yaşamanın en anlamlısı, en güzeli ve  en değerlisi budur!

Allah, bu örnek hayatı yaşayan bahtiyar insanları, ebedi mutluluk yeri olan Cennet ile  ödüllendirecektır….

Previous Gençlere Sesleniyorum-17 ZOR BİR GÖREV!…

Leave Your Comment