Gençlere Sesleniyorum-29 MÜSLÜMANIN ASALETİ YETER!…

Sevgili Gençler!

Bir insanın Müslüman olabilmesi için, Kelime-i Tevhid’i yani “Lailahe illallah Muhammedün Resulullah” sözünü bilerek ve kalbiyle tasdik ederek diliyle söylemiş olması gerekir.

Kelime-i Tevhid’in içindeki “Lailahe illallah Muhammedün Resulullah” sözünün mânâsı ise “Allah’tan başka İlâh yoktur, Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah’ın elçisidir” demektir.

Ancak bu sözün iyice anlaşılabilmesi için, Arapça olan “İLAH” kelimesinin mânâsının iyice bilinmesi zaruridir.

Arapça, veciz bir lisandır.

Diğer lisanlardan üstünlük arz eden meziyetleri yanında Arapça lisanının veciz bir lisan olmasının en belirgin özelliği; kısa bir kelimeyle birçok manaları ifade etmesidir.
işte “İLAH” kelimesi de böyledir.

Bu kelimenin lügat mânâsı incelendiği zaman görülür ki; bu kelimede, dört ana mânâ aynı anda ifade edilmektedir.

İLAH kelimesinin ifade ettiği dört ana mânâ şunlardır:

1-Kendisine kulluk yapılan,
2-Kendinden yardım istenilen,
3-Rızası gözetilen,
4-Hak ve adaleti tanzim eden (kanun koyucu).

Bu sebepten dolayı bir insan, Kelime-i Tevhid’i söylediği zaman: “Ben inanıyorum ki; Allah’tan başka kulluk yapılacak, kendinden yardım istenecek, rızası gözetilecek hiçbir varlık yoktur; Hak ve adaleti ancak Allah tayin eder. Ya Rabbi, ben senin bildirdiğin Hak ve adalet ölçülerinin yeryüzünde hakim olması için bütün gücümle çalışacağım” demiş olur.

Peki nerede bu Hak ve adalet ölçüleri?

Bu sorunun cevabı ise, “Muhammedün Rasulullah” tadır.
Yani, Hz.Muhammed’ (s.a.v.) Cenab-ı Hakk’ın elçisidir, onun elçisi olarak Cenab-ı Hakk’tan getirdiği, Allah’tan kendisine Cebrail (a.s.) vasıtasıyla indirilip bize tebliğ ettiği Kur’ân-ı Kerim, Allah’ın kitabıdır.

Bu kitapta, Allah’ın bize bildirdiği Hak ve adalet ölçüleri insanlığın saadetinin temel esaslarıdır. Ve ben işte bu Hak ve adalet ölçülerinin yeryüzünde hakim olması için bütün gücümle çalışacağım” demiş olur.
İşte Kelime-i Tevhid’i söylemenin ve müslüman olmanın mânâsı budur.

İslam Dini’ne inanan bahtiyar insanları, “Müslüman” kelimesiyle isimlendirmek, bizzat Cenab-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Kerim’de zikrettiği bir husustur.

Nitekim Cenab-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerim’de Müslümanlara,
“Siz Müslümanlarsınız öbürlerinden ayrısınız!” diyerek diğerlerinden bizi ayırıyor.

Peki diğerleri kimlerdir?

Onlar, nefislerine esir olup doğru yoldan sapanlardır. Doğruyu bırakıp eğriye, hakkı bırakıp batıla, hidayeti bırakıp, dalalete, tertemiz bir hayatı bırakıp kirli ve iğrenç bir hayatı tercih edenlerdir.

İşte yeryüzünde Hak ile Batılın mücadelesi budur!…

İlk insan ve ilk Peygamber Adem(a.s)dan beri devam edegelen ve kıyamete kadar da devam edecek olan bu mücadele; Hakka hizmet eden bahtiyar müslümanlarla, Hakkı kabul etmeyip, nefsine esir olarak batıla hizmet eden bedbahtların mücadelesidir.

Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide Sûresi, âyet 44)
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Maide Suresi, Ayet:45)
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse onlar fasıkların ta kendileridir.” (Maide Suresi, Ayet:47).

Elbette Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de bildirdiği Hak ve adalet ölçüleri, insanlığın dünya ve ahiret saadeti içindir.

Bir insan bu saadet yolundan ayrılırsa, yapmış olduğu iş zulüm olur. Hayatı kararır. Belalardan kurtulamaz. Küfür bataklığına saplanır, çırpındıkça batar.

İşte Adem ‘den (a.s.) beri yeryüzünde, insanoğlunun imtihan olduğu bu dünya hayatında, Hak ve batıl mücadelesi böyle devam ediyor.

Ne yazık ki kendisine irade-i cüz’iyye verilen insanoğlunun hepsi, Müslüman olup Allah’ın emirlerine tabi olmuyor. Yeryüzünde Hak ve adaletin tesisi için Hak ve hayır yolunda çalışmıyor.

Bazı insanlar bunu yaparken, bazıları da maalesef nefsine esir oluyor, şeytanın etkisiyle zulüm ve şer için çalışıyor.

Sevgili Gençler!

İslam’a göre insanlar, “insan hakları” bakımından eşittirler.
İnsanın Allah katındaki değeri; mevkii, makamı, rutbesi, güzelliği, zenginliği ve herhangi bir kavimden oluşundan ötürü değil: inancından, amelinden ve ahlakının güzelliğinden ötürüdür.

İslam’da sınıf ayrılığı yoktur.
İslam’da adalet, her zaman ve her yerde uygulanır.
Kur’an-ı Kerim’de adaletle ilgili pek çok emirler vardır.
İslam’da adalet, kişiyi Allah’a yaklaştıran takva yoludur.
İslam’ın bütün emir ve yasaklarında çeşitli hikmetler vardır.
İslam’da toplumun huzurunu kaçıran kumar, içki, rüşvet, iltimas, ihtikar, tefecilik yasak kılınmıştır.

İnsanlararası ilişkileri bozan, yok eden yalancılık, iftira, dedikodu, fuhuş zararlı davranışlardan kabul edilip yasaklanmıştır.

İslam’da cana kast etmek, malı gasp etmek yoktur. Herkesin malı, canı ve namusu kutsaldır. El ve dil uzatılamaz!…

Sevgili Gençler!

İslam’da kardeşlik, ülfet ve dayanışma övülmüştür. İlim öğrenme, araştırma ve çalışma kesin olarak emredilmiştir. Buna karşılık tembellik, miskinlik, cehalet yasaklanmış ve İslam’ın düşmanı olarak bildirilmiştir.

Kısacası İslam’da her iyi, güzel ve faydalı şey övülmüş; insana ve insanlığa zarar veren her şey yerilmiş ve yasaklanmıştır.

İslam Dini’nde inanç ve düşünceye baskı yapılmaz. Herkes dilediği gibi inanmakta ve düşünmekte serbesttir. İslam’da sadece tebliğ ve irşad ederek ikna etmek vardır.

Tarihte müslümanların hoşgörüsünü, “aman” dileyene müslümanın kılıç kaldırmadığını gösteren yüzlerce hatta binlerce örnek vardır.

Bir defasında, Bizanslıların müslüman elçisini öldürmeleri neticesinde Mute Harbi çıkmıştır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), Mute Savaşı’na katılmak üzere harekete geçen İslam Ordusu Komutanı Zeyd

İbn-i Haris’e şu talimatı vermiştir:

“Yüce Allah’ın adına sığınarak savaşınız. O’nun ve sizin düşmanlarınızla harb ediniz. Fakat gideceğiniz yerlerde din adamları, rahipler göreceksiniz. Onlara dokunmayınız. Kadınları, çocukları, körleri asla öldürmeyiniz. Evleri yıkıp harap etmeyiniz. Ağaçları kesip tahrip etmeyiniz. Çünkü İslam’ın kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah: “ dinde zorlama yoktur” buyurmuştur.

İslam; zulmü, işkenceyi ve zorla inanç kabul ettirmeyi yasaklamıştır.
İslam’ın insana ve insan haklarına gösterdiği saygıyı anlamak için sadece Peygamberimiz (s.a.v)in “VEDA HUTBESİ”ni objektif bir biçimde incelemek yeterlidir.

Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v)in, miladi 632 yılında söylediklerini batı insanı ancak 1789 Fransız İhtilalinden sonra duyabilmiş ve görebilmiştir. Oysa İslam, insan haklarına saygıyı Fransız İhtilalinden 1200 sene (12 asır) önce dünyaya ilan etmiştir.

Bu tarihi gerçeği inkar ederek İslam’a baskıcı demek, kılıç dini demek ancak İftiradır ve İslam düşmanlığıdır.

Semavi dinlerin en sonuncusu ve en mükemmeli hiç kuşkusuz İSLAM DİNİ’dir.

Sevgili Gençler!

İslam’ın yüceliğini anlayabilmek için onu çok iyi öğrenin ve tanıyın!… Bize İslam’ı öğreten Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)in hayatını çok iyi inceleyin!…

Çünkü İslam Peygamberi Hz. Muhammed(s.a.v)in yaşayışında çok büyük ibretler ve insanları hayran bırakan eşsiz örnekler vardır.

İslam’ı ve İslam Peygamberinin hayatını inceledikten ve öğrendikten sonra göreceksiniz ki;

MÜSLÜMAN OLMAK, BİR AYRICALIKTIR,
MÜSLÜMAN OLMAK, BİR ÜSTÜNLÜKTÜR,
MÜSLÜMAN OLMAK, BİR RÜÇHANİYETTİR,
MÜSLÜMAN OLMAK, BİR ASALETTİR,
MÜSLÜMAN OLMAK, İKİ CİHAN SAADETİDİR.
MÜSLÜMAN OLMAK, EN BÜYÜK ŞEREFTİR.

Previous Gençlere Sesleniyorum-30 İYİLİK YAPIN!…

Leave Your Comment