İlahi dinlerin sonuncusu İSLAM DİNİ’dir. Tek Allah’ın varlığını kabullenme ve O’na inanma esasına dayanır.
“Allah’tan başka İlah olmadığına, Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve Resulü olduğuna inanmak” İslam’ın temel inanç kuralıdır.
Bu kurala kalp ile bağlanmak, söz ile ifade etmek her müslümanın görevidir. Zira müslüman; İslamı kabul deden, Allah’a, Peygamberine ve Peygamberin haber verdiği İlahi buyruklara yürekten teslim olan kimse demektir.
İnsana doğru inanç yolunu göstermek, onu kötülüklerden uzaklaştırarak yararlı yaşayışa yönlendirmek İslamın ana hedefidir. İslam Dini bu hedefe ulaşabilmek için bazı hükümler ortaya koymuştur. Bunlar: İnanç, ibadet ve ahlaki esaslardır.
Bu esasların öğrenilmesi ve gerektiği şekilde uygulanması her müminin görevidir.
Doğru olanı bilmek, tanımak ve kabullenmek için onu, ana kaynağından öğrenmede büyük yararlar vardır. İşte biz de bu konuda İslam’ın ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’i ve niteliklerini ana hatlarıyla tanıtmaya çalışacağız.
Kur’an-ı Kerim, son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)e Allah tarafından vahiy yoluyla bildirilen İlahi kelamın adıdır. Kur’ana adını bizatihi Allah vermiştir.
“Sana vahyedilen bu kitap çok şerefli bir Kur’andır.”(buruc Suresi, Ayet:21)
“Onlar hala Kur’anı gereği gibi düşünmeyecekler mi?”( Nisa Suresi, Ayet:82)
Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz 40 yaşını doldururken bir Ramazan günü vahyedilmeye başlamış, ayet, ayet, sure sure nazil olarak 22 yıl, 2 ay ve 22 günde tamamlanmıştır.
İlk ayetler Mekke’de nazil olmuş, Peygamberimizin hicretinden sonra Medine’de devam etmiştir. Bu itibarla Kur’andaki sureler Mekki ve Medeni olmak üzere ikiye ayrılır.
Kur’an-ı Kerim’de 114 sure vardır.
Sure; yüksek makam, yüce derece, alamet ve sur anlamlarına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’in surelere bölünmesi, değişik konuları ihtiva etmesindendir. Surelerin adlandırılması da İlahi vahye göre yapılmıştır. Sureler, sadece “Tövbe Suresi” hariç birbirlerinden “Besmele” ile ayrılırlar.
Kur’an-ı Kerimde en uzun sure 286 ayetli BAKARA suresi, en kısa sure ise 3 ayetli Kevser Suresidir.
Kur’an-ı Kerimdeki sureler nitelik bakımından, “Tıval, Miun, Mesani ve Mufassal” olmak üzere dört gruba ayrılır.
100 ayetten uzun olan surelere TİVAL denir.
100 ayet dolaylarında olanlara MİUN denir.
100 ayetten az olan surelere MESANİ denir.
Kur’an-ı Kerimin sonuna doğru olan kısa surelere de MUFASSAL denir.
Sureler, genellikle baştaki lafzın adını almışlardır. “Yasin, Tasin, Kaf…” gibi. Bir kısmı ilk ayette geçen kelimeden adını alır. “ Necm, Asr, Duhan ve Şems…” gibi. Bir kısmı da içindeki mevzudan adını almıştır. “Yusuf ve İbrahim” gibi.
Kur’an-ı Kerimde; surelerin ayrı ayrı cümlelerini teşkil eden belirli kısımlarına ise AYET denir.
Ayetler, birbirlerinden durak adı verilen bir takım işaretlerle ayrılır.
Kur’an-ı Kerim sayfaları bakımından 30 eşit kısma ayrılmış ve her birine “CÜZ” adı verilmiştir. Her cüz 20 sayfadır. Ayrıca her cüz, dört HİZB’e bölünmüştür. Her beş sayfaya bir hizb denir. Kur’anda 120 Hizb vardır. Bu hizb ve cüzler, toplu okumalarda kolaylığı sağlamak için yapılmıştır.
Kur’an-ı Kerimin aslının bozulmaması ve kaybolmaması için korunmasında ve özelliklerini tesbitte çok itinalı davranılmıştır. O kadar ki Kur’anda kaç kelime ve her bir harften kaç tane olduğu tesbit edilmiştir.
Medineli Kur’an alimlerine göre Kur’an-ı Kerimde 77.934 kelime ve 326.048 harf mevcuttur.
İşte bu tespit ve gösterilen itina iledir ki kutsal kitabımızın tahrip ve tahrif olmasını önlemiş, zamanımıza kadar bozulmadan gelmesini sağlamıştır.
Kur’an-ı Kerim 114 suredir, demiştik. Bunlardan Mekke’de nazil olanlar genellikle kısa sureler olup daha ziyade inanç hükümlerini ihtiva ederler. Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretini öğretirler. Allah’a şirkin kötülüğünü, sapıklıkta kalan kavimlerin başlarına gelen felaketleri anlatır. Ayetler, geçmiş olaylardan ibret almamızı sık sık hatırlatır.
Mekki Surelerde hitap daha ziyade: “Ey İnsanlar!…” diye başlar, ruhu sarsar, cezbeder. Zalimleri ise korkutur.
Medine’de nazil olan surelerde ise, daha ziyade dinin “İbadet ve Muamelat” kısmı öğretilir. Yahudilerin, Hırıstiyanların ve münafıkların tutumlarından haber verilir. Bu dönemlerdeki surelerde hitap “Ey İman edenler!…” diye başlar.
Kur’an-ı Kerim’in harfi de lafzı da Allah kelamıdır. Kur’anın hiçbir suresinde, hiçbir ayetinde insan sözü yoktur. Peygamberimiz (s.a.v), Allah’tan vahyi nasıl almışsa aynen bildirmiştir.
Vahiy geldikçe Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), bu İlahi emirleri vahiy katiplerine söyler ve hemen yazdırırdı. İlahi vahye göre hangi ayetin hangi sureye ait olduğunu da bizzat işaret ederdi.
Vahiy katipleri, bu ayetleri “ Deri, hurma kabuğu, bez, yassı taş ve yassı kaburgalar” üzerine yazarak saklardı.
Ayrıca Ashab’ın pek çoğu da gelen ayetleri ezberlerdi. Kur’an-ı Kerim ezberleme geleneği o zamanlardan günümüze kadar devam edegelmiştir. Kur’anın ezberlenerek muhafaza edilmesi; onun değiştirilmeden ve bozulmadan günümüze kadar gelmesinde en büyük etken olmuştur. Çünkü Kur’an okumak, insanı iç sıkıntısından ve gönül darlığından kurtarır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v); “Kur’an okumak kalbin şifasıdır” buyurarak bunu haber vermiştir.
Peygamberimizin nezdinde Kur’an’a sahip olan ve onu ezberleyen,”Ümmetimin en şereflilerindendir”. İşte bu müjdedir ki İslam Aleminde yüzbinlerce Hafız’ın mevcudiyetin ve milyarlarca insanın onu öğrenip okumasını devam ettirmiştir.
Dünyada en çok ezbere bilinen kitap, Kur’an-ı Kerim’dir. Ayrıca en çok okunan kitaptır. Çünkü o, öğrenilmek ve okunmak için gönderilmiştir. Zuhruf Suresi 3. Ayette Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Manalarına akıl erdiresiniz diye biz, onu(Kur’anı), Arapça okunan bir kitap kılmışızdır”.
Peygamberimiz hayatta iken onun işaret ettiği çeşitli şeylere parça parça yazılmış olan ayet ve sureler, bir kitap halinde biraraya getirilmemişti. Bugün elimizde bulunan şekliyle düzenlenmemişti. Düzenlenemezdi, zira vahiy devam ediyordu.
Bu itibarla Kur’an’ın “Mushaf” şeklindeki tertibi, Peygamberimizin vefatından sonra yapılmıştır.
Hz. Peygamberin vefatından sonra ilk olarak Halife seçilen
Hz. Ebubekir (r.a) zamanında Arap Yarımadasında bazı yalancı Peygamberler türedi. Saçma sapan şeyler söylüyor ve Peygamber olduklarını iddia ediyorlardı. Hz. Ebubekir (r.a), bu yalancı Peygamberlerle savaştı.
Müseylemetü’l Kezzab adındaki yalancı Peygamberle yapılan savaşta 70 kadar Hafız şehid oldu. Ayrıca İslam’a yeni giren kabileler, Kur’an öğrenmek için öğretmen istiyorlardı. Bu durum, Kur’anın bütün ayet ve surelerinin bir kitap halinde toplanmasını zaruri kıldı.
Hz. Ömer(r.a)in teklifleriyle Halife Ebu Bekir(r.a), bir komisyon kurdurdu. Komisyonun başına Zeyd İbn Sabit(r.a) getirildi. Zeyd, Peygamberimizin vahiy katibi idi. Arapçadan başka Süryani ve İbranice yazıları da çok iyi biliyordu.
Zeyd (r.a), Kur’an ayetlerini tesbitte çok titiz davrandı. Hafızların ezberden okumalarını yeterli bulmadı. Vahiy katipleri tarafından yazılan bütün belgeleri toplattı. Ayetleri teker teker ele aldı. Her ayetin doğruluğunu tasdik için ikişer şahid dinledi.
Şahidler, ayetlerin Peygamberimiz(s.a.v)in huzurunda yazılmış olduğuna şahitlik yaptılar. Komisyon bu şekilde çalışarak bütün ayetlerin doğruluğunu kontrol etti.
Allah Resulü’nün yazdırdığı sıra ve tertip üzerine sureler mushaf şeklinde biraraya getirilerek elimizdeki Kur’an-ı Kerim tertiplenmiş oldu.
Bu tertip üzere bir araya getirilen ve bir cilt halinde toplanan Kur’an-ı Kerim, Hz. Ebubekir (r.a)e teslim edildi. Hz. Ebubekir’den sonra Kur’an, Hz. Ömer(r.a)e teslim edildi.Hz. Ömer’den sonra da kızı (Peygamberimizin Zevcesi) Hz. Hafsa(r.anha)ya kaldı. Ondan sonra da Hz. Osman(r.a)a geçti. Hz. Osman Halife olunca yeniden bir komisyon kurdu. Başına yine Zeyd İbn Sabit(r.a)i getirdi. Bir kez daha kontrolü yapıldıktan sonra nüshalar çoğaltıldı ve İslam merkezlerine gönderildi.
Kur’an-ı Kerim, okuyanlara ve onu dinleyenlere derin bir haz verir. Pek çok insan, anlamıonı bilmemesine rağmen onu dinlerken manevi bir haz alır ve tarifsiz bir huzur duyar. Kur’an-ı Kerim, İlahi bir mucize olduğu için dinleyenleri kendine çeker. Bir çok insan, onu sadece dinlemekle müslümanlığı tercih etmiştir.
İbadette, “ Arapça” olarak okunan Kur’an-ı Kerim, anlamının gizli kalmaması için hemen her asırda, çeşitli bilginler tarafından Türkçe’ye ve yeryüzündeki pek çok dillere tercüme edilmiş, tefsirleri yapılmıştır.
Kur’an, insanlığa doğru ve hak olan yolu göstermek için gönderilmiştir. Kur’an-ı Kerim her türlü hurafeyi ve batıl inançları temizleyip putperestliği yıkmıştır.
Kur’an-ı Kerim, Yaradan’a karşı en mükemmel ibadet şeklini göstermiş, insanların Allah katında eşit olduğunu, ancak inançları ve salih amelleriyle yükselebilecekleri bildirilmiştir.
Kul haklarını savunmuş, insanların hukuk karşısında farklı muameleye tabi tutulmalarını istemiştir.
Dünyadaki nimetlerden faydalanarak daha iyi bir hayat yaşama yollarını göstermiştir.
Kur’an, insanlar arasındaki fazilet hislerini yayarak insanlığı kötülüklerden uzaklaştırmak, insanı “İnsan-ı Kamil” yapmak istiyor. Tarihin eski çağlarında yaşamış olan kavimlerden örnekler vererek onların nasıl helak olduklarını duyuruyor. Aynı hatalara düşmemeleri için ibret almalarını istiyor.
Ayrıca insanın kendisine, çevresine ve kainattaki düzene bakarak Allah’ın azametini düşünmesini bildiriyor. Kısaca Kur’an, dünya ve ahirette saadet ve selamete erişmemiz için Allah’ın emirlerine uymamızı, yasaklarından kaçınmamızı öğretiyor…
Asrımızda Kur’an ve Kur’an ilimleri hakkında yapılan çalışma ve araştırmalar her geçen gün artmaktadır. Pek çok batılı bilgin, Kur’an-ı Kerim’i dinlemiş ve hayranlıklarını dile getirmişlerdir.
Bu konuda İngiliz siyaset adamlarından EDMOND şunları söylüyor:
“Kur’an-ı Kerim’i tetkik ettikçe onun mükemmeliyet ve kutsallığı hakkında bilgi sahibi oluruz. Evvela insanı cezbeden Kur’an, sonra onu hayrete düşürür, tutkunluk uyandırır. İnsanı kendisine hürmete mecbur eder”.
Londra’da yayınlanan “Yakın Şark” isimli gazetede de şunlar yazıyor:
“Hz. Muhammed hakkında düşünceniz ne olursa olsun, şunu itiraf etmek mecburiyetindeyiz ki Kur’an, nüzul ve tertip itibariyle şayan-ı hayret ve muciz bir eserdir. Hz. Muhammed’in hakiki bir Peygamber olduğunda şek ve şüphe yoktur”.
Bir Fransız düşünürü de yine Kur’an için şöyle diyor: “İnsanlığın hidayeti için Hz. Muhammed’e vahy olunan Kur’an hikmetle dolu parlak bir eserdir”
Kur’an-ı Kerim hakkında pek çok özvgü dolu sözler mevcuttur. Ancak, Kur’an-ı Kerim’in övgüye ihtiyacı yoktur. Çünkü Allah kelamı olup insanlar tarafından söylenemeyecek İlahi bir mucizedir.
İşte onun için Yüce Allah, Bakara suresi, 2. Ayette Kur’an hakkında şöyle buyuruyor:
“Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren bir kitaptır”.