Gençlere Sesleniyorum-52 YETİMLERİ SEVİNDİRİN!…

Sevgili Gençler!…

Yetim, sözlükte “yalnız olmak, tek başına kalmak” anlamına gelir.

Terim olarak, “babası ölmüş erginlik çağına gelmemiş çocuk” demektir.

Erginlik çağına girdiği halde, rüştünü ortaya koymamış çocuğa da “yetim” denir.

İslam Dini, yetimlere iyi davranılmasına, onların mallarının korunmasına son derece önem vermiştir.

Yetimlik, Allah’ın takdiri ile olmaktadır. İlahi irade ile gerçekleşen bu olay karşısında maddi ve manevi olarak büyük desteklerinden mahrum bir yaşam sürmeye mecbur kalan yetimlerin, hem kendilerini, hem de ailesinden kalma mallarını korumak gerekir.

Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de 21 ayette doğrudan veya dolaylı olarak yetimlerin gözetilmesi emredilmiştir.

Bu ayetlerden birinde Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler, şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.” (Nisa Suresi, Ayet:10)

Bu ayette yetim malı yemekten maksat; onların mallarına sahip çıkmamak,  haklarını yemektir. Yoksa içerisinde yetim bulunan bir aileyi ziyarete gidildiğinde onların ikram ettiği bir şekeri almamak değildir.

Sevgili Gençler, Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz, bir Hadis-i Şeriflerinde, yetim malı yemeyi insanı helak eden yedi büyük günah arasında saymıştır.

Yetim, kendi malını idare edemeyeceği için, onun mallarını vasisi idare eder. Onun şahsi işlerini ise, velisi yürütür.

Vasi, yetimin malından maddi zarara uğratacak şekilde kesinlikle harcamalarda bulunamaz.

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin,  eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin.  Büyüyecekler  (de geri alacaklar) diye o malları israf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan (veli)  iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin.  Mallarını kendilerine (yetimlere) verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.” (Nisa Suresi, Ayet:6)

“Yetime karşı kahretme!(Kötü muamelede bulunma)”(Duha Suresi, Ayet:9)

“Yetimlerin haklarını vermekde tam adaleti gözetin.Yaptığınız her iyiliği Allah mutlaka bilir”(Nisa Suresi, Ayet:127)

Ebu Hureyre (r.a) den Resulullah  (s.a.v) ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.

Bir gün, Resul-i Ekrem (s.a.v):

-Helak edici yedi şeyden sakının, buyurdu. Ashab-ı Kiram:

-Ya Resulallah, o yedi şey nedir? Diye sorduklarında Allah’ın Resulü(s.a.v):

-Allah’a şirk koşmak,

-Sihir yapmak,

-Allah’ın,  katlini haram kıldığı bir hayatı öldürmek (haklı olarak öldürülen müstesna),

-Yetim malı yemek,

-Faiz kazancı yemek,

-Düşmana hücum sırasında savaştan kaçmak,

-Zinadan masum olup hatırından bile geçirmeyen Müslüman kadınlara zina isnad etmek.”  (El Lü’lüü ve’l Mercan Terc., C.1, S.28)

Alemlere rahmet olarak gönderilen ve kendisi de yetim olan Sevgili Peygamberimiz(s.a.v)yetim hakları ile ilgili olarak şöyle buyuruyor:

Müslümanlar içinde en hayırlı ev; içinde yetime iyi davranılan evdir. Müslümanlar içinde en kötü ev de yetime kötü davranılan evdir.”(Sünen-i İbn-i Mace, Edeb:6)

“Bir kimse sırf Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap yazılır” ( Ahmed bin Hanbel, C.5,S.250)

“Bir kimse, müslümanların arasında bulunan bir yetimi alarak yedirip içirmek üzere evine götürürse, affedilmeyecek bir suç(şirk) işlemediği takdirde, Allah onu mutlaka cennete koyar.( Sünen-i Tirmizi, Birr, 14/1917)

Sevgili Peygamberimiz(s.a.v), mahzun kalplere gereken toplumsal görevleri yerine getirme konusunda oldukça hassas davranmış,  tavsiyelerde bulunmuş hatta müjdeler vermiştir.

Bir defasında:

“Kim sorumluluğu altındaki kız veya erkek çocuğuna iyi davranırsa; o kimse ve ben cennette (şöylece) beraber bulunacağız” buyurarak iki parmağını yanyana getirmişlerdir.( Sahih-i Buhari, Edeb:24)

Ashab-ı Kiram’dan Enes (r.a) anlatıyor:

Peygamberimiz (s.a.v)in vefatı sırasında yanındaydık. Bize üç defa:

Namaz konusunda Allah’tan korkun!..” dedi.

Sonra da şöyle buyurdu:

“Mahiyetinizdeki (Emriniz altındaki) insanlar hakkında Allah’tan korkun!…

İki zayıf (dul kadın ve yetim çocuk) hakkında Allah’tan korkun!…

Namaz konusunda Allah’tan korkun!…”

Sonra:

Namaz, namaz” diye tekrar etmeye başladı.

Mübarek dili konuşamaz olduğu halde bile ) mübarek ruhu vücudundan ayrılıncaya kadar bunu (namaz konusunu) içten içe tekrar edip durdu

(Beyhaki, Şuab, C.7, S. 477)

Bir gün Peygamberimiz(s.a.v) bayram namazını kıldırdıktan sonra mescidden dışarı çıkmış ve oynayan çocuklar gördü….

Çocukların sevinç ve mutluluk içinde oynadıklarını görünce kendileri de sevindiler.

Sonra bir köşeye çekilmiş ağlayan bir çocuk gördü. Çocukların ağlamalarına dayanamazdı. Hemen ağlayan çocuğun yanına gelerek:

“Arkadaşların neşe içinde oynarken sen neden ağlıyorsun?” diye sordu.

Başını kaldıran çocuk, karşısında kim olduğunu bilmeden  cevap verdi:

-Benim babam, Allah ve Resulü uğruna Uhud Savaşında şehid oldu. Annem de başkasıyla evlendi. Herkez babasının elini öperken ben elini öpecek bir baba bulamadım, dedi.

İşte o an Allah’ın Resulü(s.a.v) duygulandı ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Sonra o yetim çocuğu bağrına basarak evine gördü. Yetimin karnını doyurdu, güzel elbiseler giydirdi ve böylece gönlünü aldı.

Sonra Allah’ın Resulü(s.a.v) çocuğun yanağını okşayarak ona şöyle dedi:

“İster misin Fatıma(r.anha) kardeşin, Aişe (r. Anha) annen ve ben de baban olayım?”

Yetim çocuğun bir anda çehresi değişti. Kendisiyle ilgilenen, yediren ve giydiren bu Zat’ın Allah’ın Resulü olduğunu ancak anlayabildi. Seviçten ve heyecandan titrek bir ses tonuyla: – Nasıl razı olmam ya Resulallah? Dedi.

Beşir bin Akra adındaki bu Çocuk, giydiği yeni elbiseleriyle hemen oynayan arkadaşlarının yanına gitti.

Yetimdeki değişiklği gören arkadaşları:

“Sana ne oldu? Az önce ağlıyordun, dediler.

Yetim çocuk: Vallahi açtım, doydum. Çıplaktım, giyindim. Yetimdim; Aişe annem, Resulullah babam oldu, dedi.

Diğer çocuklar:Keşke bizim de babalarımız Uhud’da şehid olsaydı da, biz de Alemlere rahmet olarak gönderilen o eşsin insana baba diye sarılsaydık” dediler.

Beşir bin Akra, Peygamberimizin vefatına kadar yayında kaldı. Peygamberimiz(s.a.v) Efendimiz ebedi aleme göç edince o yetim çocuk ağlayarak şöyle söylemeye başladı:

-İşte şimdi yetim kaldım. İşte şimdi garip oldum….

Bir gün birisi gelerek Peygamberimiz(s.a.v)e kalbinin katılığından bahsedince  Allah’ın Resulü de ona şu tavsiyede bulunmuştur:

“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan fakiri doyur ve yetimin başını okşa(yani onu sevindir)!”  (Ahmed bin Hanbel, c.2. S:263)

Yetimler, reşit olunca yani ergenlik çağına ererlerse, malları kendilerine teslim edilir.

Şayet erginlik çağına geldiklerinde, kendilerinde mallarını güzelce idare edebilme yeteneği görülmezse 25 yaşına varıncaya kadar kendilerine malları teslim edilmez. Bu yaştan sonra artık kendi mallarını kendileri idare ederler.

Sevgili Gençler!…

Biz de yetimleri görüp gözetelim. Onlara sevgi,  şefkat ve yardım elimizi uzatalım. Onlara ikramlarda bulunalım, açları doyuralım, hediyeler alalım, onları giydirelim, sıkıntılarını giderelim, onları sevindirip dualarını alalım.

&s tarafından.|2023-12-06T21:35:37+00:00Aralık 6th, 2023|Makaleler|Yorum yok

Siz de fikrinizi belirtin

Go to Top