Gençlere Sesleniyorum-45 DÜŞMANLARINIZI İYİ TANIYIN!

Sevgili Gençler!…

Düşman, “dostun zıddı”dır.

Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şeriflerde bize, dostlarımız ve düşmanlarımız tanıtılmıştır.

Bizim birinci düşmanımız; Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılan, cennetten kovulan, Allah’ın lanetine uğrayan, insanları doğru yoldan uzaklaştıran, zihinleri bulandıran, kalplerden imanı çalmak isteyen, insanları Allah’a isyana zorlayan “Şeytan” dır.

Bizim düşmanımız; bir zamanlar kısır aklıyla, küçücük beyniyle İlah’lık davasında bulunan, Musa(a.s)a karşı gelen, Onun Peygamberliğini yalanlayan ve O’na isyan eden “firavun ve günümüzdeki yoldaşları” dır.

Bizim düşmanımız; bir zamanlar, “ben yer tanrısıyım” diyen, Allah’a isyan eden ve O’na harp ilan eden, İbrahim (a.s)ı mancınık ile korkunç ateşlerin içine atan, küfür sancıları içinde en küçük yaratık olan bir sivrisineğe mağlup olarak işkenceler, sıkıntılar ve ızdıraplar içinde habis ruhunu teslim eden “nemrut ve onun günümüzdeki uzantıları”dır.

Bizim düşmanımız; yıllarca Kâinatın Efendisi’ni rahatsız eden, İslam nurunu şom ağızlarıyla söndürmeye çalışan, her fırsatta Müslümanlara saldıran, küfr-ü inadi içinde bocalayan “ebu cehiller, ebu lehepler, as ibni vailler ve günümüzdeki aynı düşünceye sahip kimseler” dir.

Bizim düşmanımız; Allah ve Resulü’nün lanetine uğrayan, fitne ve fesat ehli, tarih boyunca gayeleri kışkırtma, insanları birbirine düşürme, kanlı hadiseler meydana getirme olan, hayâ örneği Hz. Osman(r.a)ı şehid eden ve koskoca İslam Devletini parçalayan “Yahudi asıllı Abdullah ibni Sebe ve günümüzde aynı düşünceyi taşıyan torunları”dır.

Bizim düşmanımız; manevi ve kutsal değerleri tanımayan inanç ve maneviyat yoksulu, mülkiyet hakkını reddeden, terör olayları çıkaran, güvenlik ve kolluk kuvvetlerimizi görev başında insafsızca kurşunlayan, ihtilal provaları yapan, milleti birbirine düşüren hainler düşmanımızdır.

Bizim düşmanlarımız; gayeleri bölmek ve parçalamak, ülkemizi bir müstemleke haline getirmek, camilerimizi kapattırmak, Ezan-ı Muhammdi’yi susturmak, mü’minleri ibadetten men etmek olan ve bunun için yer altı ve yer üstü illegal faaliyetlerde bulunan “komünistler ve aynı ideali savunanlar”dır.

Bizim düşmanımız; Allah’a ve Peygamber’e, dine ve imana sırt çeviren, İslam düşmanlarının yolundan, izinden ve çığırından yürüyen, onların yaptıklarını yapmaya çalışan seviyesiz kişilerdir.

Bizim düşmanlarımız; “gözlerini küfür perdesi kapatmış, kulaklarını küfür pasları tıkamış, kalplerinin üzerine küfür damgası vurulmuş, gayesiz, düşüncesiz, şuursuz, hissiz, merhametsiz, edepsiz, vicdansız ve maneviyatsız kişiler”dir.

İşte Müslümanlar olarak bizim düşmanlarımız bunlar ve bunlar gibi düşünenlerdir. Müslüman,  hiçbir zaman kâfirleri dost edinemez.

Onları bağrına basamaz. Onlarla ünsiyet kuramaz. Samimi olamaz. Onların sözlerine güvenemez.

Şunu kesinlikle bilir ki; ayıdan post, düşmandan ise hiçbir zaman dost olmaz, olamaz.

Cenab-ı Hak, şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Kendi (din kardeş) lerinizden başkasını (dost ve) sırdaş edinmeyin. (Çünkü) onlar (düşmanlar),  size fenalık etmekten asla geri durmazlar. Size sıkıntı verecek şey(ler)i arzu ederler. Muhakkak onların (kin ve) buğzları ağızlarından taşıp meydana çıkmıştır. Kalplerinde gizlemekte oldukları (düşmanlık) ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz, size ayetlerimizi apaçık beyan ettik.” (Al-i İmran Suresi, Ayet:118)

Sevgili Gençler!…

O halde ne yapmalıyız?

İlk görevimiz, İslam’ı bütün inceliklerine varıncaya kadar öğrenmek ve onu harfi harfine nefsimizde ve ailemizde tatbik etmektir.

İkinci görevimiz; damarları tevhid heyecanı ile kaynayan, kalpleri Allah ve Resulü’nün aşkıyla yanan, dinine, imanına, mukaddesatına,  vatanına bağlı, tertemiz, dimdik, vakarlı,  maddi ve manevi ilimlerle mücehhez gençler yetiştirmeliyiz.

Daha sonra, yepyeni bir hamle ile İslam’ın emrettiği şekilde gece gündüz çalışarak en azından düşmanlarımız kadar kuvvetli olmak mecburiyetindeyiz. Çünkü düşmanlarımızın itibarı Hakk’a değil, kuvvetedir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannameleri,  ittifak imzaları vb. sözleşmelerin hepsi bugün kuvvetlinin maşası  olmaktadır.

Biz de kuvvetli olduğumuz müddetçe sözümüzü dinletebiliriz. Eğer düşmanlarımız bize, iktisadi bir savaş açmışsa; biz de, aynısıyla mukabele edebilmeliyiz.

Feza’da uçma yarışı ile meydan okuyorlarsa, biz de aynısıyla cevap vermeliyiz.

Zira İslam’da düşmanın kuvvetine misli ile karşı koyma vardır.

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer (Allah’a tam olarak) inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” (Al-i İmran Suresi, Ayet: 139)

“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar(düşmanın silahından daha güçlü silahlar) hazırlayın. Onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” ( Enfal Suresi, Ayet: 60)

Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz de şöyle buyuruyor:

“Müşriklere  (din düşmanlarınıza)  karşı mallarınız, canlarınız ve dilleriniz ile cihad ediniz.” (Riyazus Salihin terc. C.2, H.No:1354)

Tarih boyunca bazı azgın düşmanlar, Peygamberlerin Hak davetini duydukları, onların mucizelerini bir bir gördükleri, onların diriltici seslerini dinledikleri halde iman etmemişlerdir. Kendilerine hidayet nasip olmamıştır. Bu dünyada düşmanlarımızın (kâfirlerin) yüzleri karadır, ahrette de kara olacaktır.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Gerçek şu ki,  kâfir olanları  (azap ile)  korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler.” (Bakara Suresi, Ayet:6)

“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahrette) büyük bir azap vardır.” (Bakara Suresi, Ayet:7)

“Onlar (kâfirler), sağırlar, dilsizler ve körler. Bu sebeple onlar geri dönemezler.” (Bakara Suresi, Ayet:18)

Sevgili Gençler!…

Bir insan; inanç, ahlak ve maneviyat yoksulu olunca hemen her kötülüğü yapar.

Kalbinde acıma hissi kalmaz. Edep, hayâ, iffet diye bir şey tanımaz.

İyi ve güzel şeylere tevessül etmez.

Düşmanlarımız (Kâfirler), tertemiz ve insanca yaşayıştan uzaktır. Öldükten sonra tekrar dirileceklerine inanmadıkları için günlerini gün etmeye çalışırlar.

Ölmeyi istemezler. Ölüm, onların huzurunu alt üst eder. Ağızlarının tadını bozar, hayatlarını felce uğratır.

Bu nedenle, ölümü hatırlamak bile istemezler. Öldükten sonra çürüyüp gideceklerini iddia ederler.

Azrail (a.s), onları kıskıvrak yakalayınca anlayacak, bilecek, inanmak isteyecekler ama zaman çoktan geçmiş olacaktır.

Kâfirler; haram olduğunu inkâr ederek içki içer, kumar oynar, fuhuş yaparlar. Faiz yerler, tefecilik yaparlar. Yalan söyler, hile yapar, gıybet eder, dedi-kodu yaparlar, riya, gurur, kibir onlarda meslek ve meziyet haline gelmiştir.

Zulüm ve işkenceden, zayıfı ezmekten, fakire ızdırap vermekten, yetimi ağlatmaktan, yoksulu inletmekten zevk alırlar.

Düşmanlarımız, doğru yolu bırakıp batılı tercih etmişler. Doğruyu bırakıp eğriyi, güzeli bırakıp çirkini, temizi bırakıp pisi, hidayeti bırakıp dalaleti kabul etmişlerdir.

Kâfir, birazıcık huzur yüzü görebilmek için kendisini içkiye verir, kumara verir, Allah’ın haram kıldığı işlere verir ama imkânsız. Bir türlü huzur yüzü göremez. Çünkü küfrün karşılığı karanlıktır, zulmettir.

Az değildir yeryüzünde insanlara, hayvanlara,  ağaçlara, yıldızlara, aya, güneşe ve putlara tapan kâfirler…

Cenab-ı Hak, azgınlaşan, kuduran bazı kâfirlerin cezalarını daha dünya hayatındayken vermiştir ki, diğer insanlara ders olsun, ibret olsun.

İlahlık davasında bulunan Firavun’un, İbrahim(a.s)ı ateşlerin içine atan Nemrut’un,  Ka’beyi yıkmaya kalkışan Ebrehe ve ordusunun, Kainatın Güneşi olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Efendimize ve O’nun gökteki yıldızlar gibi olan Ashabına eziyet eden gözleri dönmüş Ebu Cehellerin, Ebu Leheplerin vahim akıbetleri ortadadır.

Dünya hayatında Allah’ın nimetlerinden istifade ettiği halde nankörlük eden, Allah’ı inkâr eden, Peygamberlere karşı gelen, Kur’ana dil uzatan, İslam’a sırt çeviren kâfirlerin akıbeti hüsrandır, perişanlıktır, azaptır.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler!  (Dininizi alay ve oyun konusu edinen) Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.

Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” (Maide Suresi, Ayet: 51)

“Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah’tan korkun; eğer mü’minler iseniz.” (Maide Suresi, Ayet: 57)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz de bu konuda şöyle buyuruyor:

“Benden sonra bir kısmınız diğerinin boynunu vuran kâfirler olarak gerisin geriye  (küfre)  dönmeyin.” (Buhari, C.1, S.38; Müslim, C.1, S.58)

&s tarafından.|2023-12-06T21:40:58+00:00Aralık 6th, 2023|Makaleler|Yorum yok

Siz de fikrinizi belirtin

Go to Top