BÜYÜK YOLCULUK

Bugün miladi takvime göre  09 Ağustos 2021…

Hicri takvime göre ise 01 Muharrem 1443

Yani Yeni bir yılın ilk günü…

1399 senen beri  büyük  bir sevinç ve mutlulukla karşıladığımız  hicri yeni yılımız kutlu olsun!…

Hicri yeni yılın başladığı gün çok önemli tarihi bir olay gerçekleşti.

Büyük yolculuk!…

Bunu bilmeden hicri yeni yıl anlaşılamaz.

Deve sırtında, yakıcı güneşte ve  gözleri dönmüş düşman takibinde yapılan 450 km.lik büyük ve tarihi yolculuk 1399 sene önce  bugün gerçekleşti.

Risalet güneşinin doğuşuyla, putların terk edildiği ve yavaş yavaş tarihe karıştığını gören kafirler; putçuluğu ortadan kaldırmak  isteyen Müslümanlara karşı mücadele bayrağını açmışlardı.

İslamiyet’ in büyük bir hızla yayıldığını, insanların akın akın putçuluğu terk ederek Müslüman olduklarını gören kafirler, yıldırımla vurulmuşa dönmüş, inananlara zulüm ve işkence etmeye başlamışlardı.

Gün geçtikçe kafirlerin, Müslümanlara inançlarından dolayı yapmakta oldukları zulüm ve işkenceler artık çekilemez bir hale geliyordu.

İslamiyet, kabileler arasında bir çığ gibi yayılıyor, müslümanlar her geçen gün kuvvet kazanıyordu.

Bu arada Medine’ de henüz putperest olan Evs ve Hazreç kabileleri arasında çok şiddetli bir savaş başlamış, her iki taraf da büyük zayiatlar vermişlerdi. Tarihte buna “Buas” savaşı adı verilir.

İki kabile de bu savaşta oldukça yorgun düşmüşlerdi. Bütün halk tamamen bir bunalım içinde olup hiç kimse akıbetinden emin değildi.

Sefalet, yoksulluk, perişanlık had safhaya ulaşmıştı.

Fakirler, zayıflar ezilmekte ve inim inim inlemekteydi.

Bu hallere ve bu savaşa son verecek, aralarındaki düşmanlığı giderecek, dost ve kardeşçe yaşamalarını temin edecek, kendilerini tüm bunalımlardan kurtaracak bir kurtarıcı arıyorlardı.

Hac mevsiminde, Hazrec kabilesinden bir grup Medine’ den Mekke’ ye gelmiş, insanları tevhit inancına, İslam’ a, Kur’an’a davet eden son peygamber Hz. Muhammed Mustafa(S.A.S)’ yı Medinelilere tanıtmışlardı.

Ertesi yıl yine hac mevsiminde Evs ve Hazrec kabilelerinden Mekke’ye gelenler oldu.

Aralarında önce Müslüman olanlardan beş kişininde bulunduğu 12 kişi, Mekke kenarında Akabe denilen yerde gecenin geç bir vaktinde Peygamber(S.A.S) efendimizle gizlice görüşmüş ve biat etmişlerdi.

Biatta hazır bulunanlardan ve Medineli ilk Müslüman Ubade. B. Samit(r.a.) diyor ki:

“Ben ilk Akabe biatında bulunan kimseyim, biz 12 kişi idik. Rasulullah’ a(Mekke fethinde yapıldığı veçhile) biat ettik. Rasulullah, etrafında ashab-ı kiram’ dan bir grup bulunduğu halde bize hitaben:

  • Allah’ a hiçbir şey eş ve ortak tutmamak, hırsızlık etmemek, zina yapmamak, çocuklarınızı öldürmemek, hiç kimseye iftirada bulunmamak, yalan söylememek, hiçbir hayırlı işte muhalefet etmemek üzere bana biat ediniz. Sizden, verdiği sözünde duranın ecir ve mükafatını Allah üzerine almış ve onlara cennet hazırlamıştır.” buyurdu. Bizde söz verdik, and içtik ve biat ettik.(Muhammed ve İslamiyet, M.Asım KÖKSAL)

Biat hususunda Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’ de mealen:

  “(Habibim) muhakkak sana biat edenler, ancak Allah’ a biat etmiş olurlar.(Her ne kadar senin elin olanların elleri üzerinde ise) Allah’ ın eli onların elleri üzerindedir. Şu halde kim,(bu ahdi) bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’ a verdiği ahde vefa ederse O(Allah)’ da ona büyük bir mükafat verecektir.”(Fetih Suresi, 10) buyuruyor.

Kadınların biatı içinde:

   “Ey peygamber, mümin kadınlar Allah’ a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek,(Kız) çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir bühtan uydurup getirmemek, herhangi bir iyilik hususunda sana isyan etmemek üzere sana(teslimiyetle) söz verdikleri zaman biatlerini(söz ve teslimiyetlerini) kabul et. Onlar için Allah’ tan mağfiret dile. Çünkü ğafurdur, rahimdir”(Mümtehine suresi,12) buyuruyor.

Peygamberimiz(S.A.S) Efendimiz, biat eden yeni Müslümanların isteği üzerine onlara İslamiyeti anlatmak ve onlara dinin hükümlerini öğretmek için Mus’ab b. Umeyr’i beraberinde Medine’ ye gönderdi.

Bu zatın gayretleriyle Medine’ de İslamiyet bir yıldırım hızıyla yayıldı.

Bi’setin 13 üncü yılında Mekke’ ye ziyaret maksadıyla pekçok Medineli gelmişti. İçlerinde ikisi kadın 75 Medineli Müslüman, Peygamberimiz(S.A.S) Efendimize biat etmek için onunla gizlice görüşmüş ve kararlaştırılan saatte yine Akabe denilen aynı yerde toplanmışlardı.

Önce Peygamberimiz(S.A.S)’ in amcası Abbas bir konuşma yapmış. Sonra Medineliler şöyle demişlerdi:

“- Ya Rasulullah Abbas’ ın sözünü dinledik. Siz buyrun Allah için, kendi nefsiniz için istediğiniz yemini bizden alın. Hazırız.” Dedikten sonra hep birlikte Fahri Alem(S.A.S)’ e:

“Sıkıntılı ve geniş zamanlarda, her yerde ve her zaman itaate, sözün daima doğrusunu söylemeye, Allah yolunda hiçbir şeyden korkmamaya ve Peygamberimiz(S.A.S) Efendimizi düşmanların şerrinden korumaya” söz vermiş, and içmiş ve biat etmişlerdi.

Fahri Alem(S.A.S)’ in isteği üzerine kendi aralarında 12 temsilci seçmişlerdi. Bu temsilcilerden otuzu Evs, dokuzu da Hazrec kabilesindendi.

Bundan sonra Peygamberimiz(S.A.S) Efendimizi müşriklerin şerrinden korumak için Medine’ ye davet ettiler.

İşte bu tarihi davetten sonra Mekke’ de Müslümanlar, kafirlerin zulüm ve işkencelerinden, şerlerinden kurtulmak ve korunmak maksadıyla Peygamberimiz(S.A.S) Efendimizden izin alarak Allah için evini, yurdunu, malını, mülkünü, servetini terk edip Medine’ ye hicret ediyorlardı.

Kafirler, Müslümanların zaman zaman üçer beşer kişilik gruplar halinde hicret ettiklerini ve gittikleri yerlerde putçuluk fikrinin yıkılarak yerine İslam inancının hakim olduğunu görünce çılgına dönmüş “suyu baştan kurutma” metodunu uygulamaya karar vermişlerdi.

Bunun için Fahr-i alem(S.A.S) Efendimizin mübarek hane-i saadetleri silahlı çeteler tarafından abluka altına alınacak ve dışarı çıkınca öldürülecekti.

Kafirlerin bu sinsi planları Vahy-i İlahi ile Peygamberimiz(S.A.S) Efendimize haber verilmiş ve artık kesin olarak hicret etmelerine müsaade buyrulmuştu. Hicretten iki gün evvel Hz. Ebubekir(r.a.)’ e gelerek durumu anlatmış ve hicret edeceklerini söylemişti.

Bu büyük şerefe ereceği için çok sevinen Hz.Ebubekir(r.a.) önceden hazırlamış olduğu iki büyük deveden birini Peygamberimiz(S.A.S) Efendimize hediye etmiş, diğerini de kendisine bırakmıştı.

Müşrikler, gece Peygamberimizin hane-i saadetlerini abluka altına aldıkları zaman yanındaki emanetleri Hz. Ali(k.v)’ ye teslim ederek onları sahiplerine dağıtmasını, kendi yatağına girerek kafirleri oyalamak için yeşil örtüyü üzerine örtmesini istemiştir.

Hz. Ali(k.v), zerre kadar şüphe ve tereddüt geçirmeden hayati endişe arz eden bu tehlikeli görevi severek kabul etmişti.

Hane-i Saadet’ in kapısı önünde örümcek kafalı kafirler, muhasara nöbeti tutarken; Peygamberimiz(S.A.S) Efendimiz, Yasin suresini okuyup onların arasından yürüyerek çıkıp gitmiştir.

Kafirler, baktıkları halde onu görememiş, dinledikleri halde onun gittiğini duymamışlardı.

Kafirler gece sabaha kadar o menfur emellerini gerçekleştirebilmek için serserice beklerken; Allah’ ın Habibi ile onun sadık dostu Hz.Ebubekir(r.a.), mukaddes ve ileride  takvim başlangıcına vesile olacak tarihi hicret yolculuğuna başlamış, uzunca bir mesafe katetmişlerdi.

Yolculuk esnasında Hz.Ebubekir(r.a.) bazen Sevgili Peygamberimiz(S.A.S) Efendimizin arkasında yürüyor, bazen önünde yürüyor bazen sağında, bazen solunda yürüyordu. Peygamberimiz(S.A.S) Efendimiz:

“- Ne oluyor ya Ebubekir, niçin bazen arkada kalıyor, bazen öne geçiyor, bazen sağımda, bazen de solumda yürüyorsun?” diye sorduğunda sadakat örneği Hz.Ebubekir(r.a.)

“- Ey Allah’ın Resulü, bazen kalbime öyle his geliyor, zannediyorum ki arkadan bir saldırıya uğrayacağız. Atılan oklar size değmesin diye size kendimi siper ediyorum. Bazen de önden öyle bir saldırıya uğrayacağız hissi kalbime doğuyor. Öne geçiyorum. Size en ufak bir zarar gelmesin diye önde yürüyorum. Bazen de sağdan veya soldan öyle bir saldırıya uğrayacağız hissi kalbime geliyor. Bunun için bazen sağınızdan bazen de solunuzdan yürüyorum.” cevabını vermiştir.

Bu şekilde Sevr Dağı’ na çıkarak orada dinlenmek ve kafirleri şaşırtmak için bir mağaraya girmişler.

Hz. Ebubekir(r.a.)’ ın oğlu Abdullah, gündüzleri şehre iniyor, geceleri de onlara haber ile kardeşi Esma’ nın hazırladığı yiyecekleri getiriyordu. Hz.Ebubekir(r.a.)’in kölesi Amir b. Füheyre’ de, Abdullah dönünce onun izlerini kaybetmek için koyunlarını oralara götürüp Kainatın Efendisi(S.A.S) ile onun sadık dostuna süt ikram ediyordu.

Sabah olunca Fahr-i Alem’ in mübarek yatağında kainatın efendisini bulacakları yerde Hz.Ali(k.v.)’ yi gören kafirler şaşkına dönmüştü.

Gözleri dönmüş, elleri kılıçlı kafirler, onu bulabilmek için seferber olmuşlardı. Bir ara mağaranın yanına kadar gelmişler.

Öyle ki içeriden ayak sesleri duyulunca Hz.Ebubekir(r.a.) olgun bir imanın sadakat ve samimiyetin bir gereği olarak kendisinden ziyade Kainatın Efendisi’ nin mübarek şahsına bir zarar geleceği endişesiyle çok heyecanlanmış ve şunları söylemişti:

“- Kafirler, bizi görecekler ya Rasulullah”

Şefkat ve merhamet duygularının şahsında bir volkan gibi fışkırdığı Rasul-i Ekrem(S.A.S) Efendimiz, onun bu endişesini ve heyecanını gidermek için şöyle buyurmuştur:

“- Mahsun olma(Üzülme). Çünkü Allah(ın yardımı) bizimle beraberdir.”

Siyer kitaplarının kayıtlarına göre bu esnada üç tane mucize meydana gelmişti:

  • Mağaranın giriş kısmında bir ağaç yeşerip büyümüş,
  • Bir kuş bu ağacın üzerine yuva yapıp yumurtlamış,
  • Örümcekler kapının girişini o zarif ağlarıyla tamamen kapatmışlardır.

Müşriklerden biri mağaranın içine girmek istediğinde Ümeyye b. Halef ona seslenerek:

“- Orada ne işin var, aklını mı kaçırdın? Muhammed doğmadan önce burada kuşların yuva kurduğunu, örümceklerin ağ yaptığını görmüyor musun?”demişti.

Artık ümitleri kesilince dönüp gitmişler. İki büyük misafirde orada 3 gün 3 gece kalmıştır.

Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyuruyor: “Eğer siz, peygambere yardım etmezseniz, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi ona yardım eder. Hani Mekke kafirleri onu Mekke’ den çıkardıklarında ikinin ikincisi(Peygamberin arkadaşı Hz. Ebubekir) ile (Sevr Dağında) mağaradaydılar. O vakit Peygamber arkadaşına şöyle diyordu:

“- Mahzun olma(üzülme). Zira Allah(ın yardımı) bizimle beraberdir.”

Nihayet, Allah peygamberin(veya Ebubekir’in) üzerine manevi huzurunu indirdi ve onu görmediğiniz ordularla kuvvetlendirdi. Böylece küfredenlerin kelimesini(şirk davasını) en alçak etti. O, Allah(her şeye) galiptir, hükmünde hikmet sahibidir.”( Tevbe Suresi, 40)

Daha sonra Hz. Ebubekir(r.a.)’ ın oğlu Abdullah’ ın getirmiş olduğu iki deveye binerek yollarına devam etmişlerdi. Allah’ ın Rasulü(S.A.S) ile onun sadık dostu…

Artık Peygamberimiz(S.A.S) Efendimizi bulamayacaklarını anlayan müşrikler, şehre vardıklarında onu bulup getirene 100 tane deve vaad etmişler. O gün Araplar arasında 100 deve büyük bir servet sayılırdı.

Buna heveslenen müşriklerden Süreka b. Cüş’um, hemen devesine binmiş ve onları takibe başlamıştı. Nihayet yolun bir kenarında istirahat ederken onları görmüş, devesini hazırladığı bir anda devenin ayağı sürçmüş, kendisi de yere düşmüştü.

Bir ara bu işten vazgeçmeyi düşünmüş fakat verilecek 100 deve hatrına gelince hemen kendini toplayarak tekrar devesine binmiş ve hızla üzerlerine sürmek istemiş ama imkansız! Deve gitmez. Fevkalade bir durum meydana gelmiştir. Deve gitmek istemedikçe ön ayakları kumlara batıyor, Bir türlü ileri gidemiyordu.

Bu durum karşısında aklını başına toplayan Süreka bu işin kendisine büyük felaketler getireceğine inanarak hemen devesinden inmiş ve Hz.Muhammed(S.A.S)’ ın yanına giderek kendisinden emin olmalarını, bir zararı dokunmayacağını temin etmiş. Ve insanlığın kurtuluşu için gönderilen Sevgili Peygamberimiz(S.A.S)’ den kendisini affetmelerini ve bağışlamalarını dilemiştir. Süreka sonradan İslam ile müşerref olmuştur.

Kendisi geri dönerken o yöne doğru gelenleri de geri çevirmiştir.

Alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz(S.A.S) Efendimiz miladi 20 Eylül 622 tarihinde pazartesi günü Kuba’ ya teşrif buyurmuşlar. Orada Müslümanlar, Onu büyük coşku ve  sevgi ile karşılamış ve Kuba eşrafından birinin evine misafir olmuşlardı.

İslam’ da ilk mescidin temeli orada Kainatın Efendisi Yüce Peygamberimiz(S.A.S)’in mübarek elleriyle atılmış, başta peygamberimiz olmak üzere bütün Müslümanlar canla başla çalışarak mescidi tamamlamışlardı.

Burada 10 günden fazla kalan Fahr-i Kainat(S.A.S) Efendimiz Medine’ ye doğru yol almışlardır. Ranuna denilen vadiye geldikleri zaman Cuma namazı farz kılınmış, bunu ashabına tebliğ eden Peygamberimiz(S.A.S) Efendimiz Beni Salim  mahallesinde ilk Cuma namazını kıldırmış ve ilk Cuma hutbesini irad buyurmuştur.

Bu arada Medine’ de Müslümanlar, büyük  coşku, sevgi ve mutluluk duygularıyla kainatın efendisini bekliyorlardı.

Duvarların üzerine çıkıp el çırpıyorlar, yüksek yerlerde ağaçların başında ta uzaklara bakıyor ve eşsiz insan Hz. Muhammed Mustafa(S.A.S)’ yı gözlüyorlardı.

Kadın, erkek, genç, ihtiyar, küçük büyük 7’ den 70’ e bütün Müslümanların yüzlerinde adeta satır satır saadet ve mutluluk ifadeleri okunuyordu. O gün Medineli Müslümanların kalbindeki sevinç, bir düğün şenliği ve bir bayram sevincinden daha büyüktü. Çünkü, bir hadis-i kudside Cenab-ı Hakk’ ın: “(Habibim), sen olmasaydın alemleri yaratmazdım.” Buyurduğu Hatemül Enbiya ve Rasul-i Kibriya(S.A.S) efendimiz teşrif buyuracaklardı.

Yine bir gün ehl-i Medine istikbal için çıkıp bekleyip yine evlerine dönmüşlerdi.

O gün, bir Yahudi bir iş için hisar duvarına çıkmıştı. Gördü ki, Seyyid-i Mürselin(S.A.S) uzaktan geliyor.

Nurundan etrafındaki dağlar ve sahralar hep aydınlanıyordu. Yahudinin takadi kalmadı. Feryat edip Ey Arap Taifesi işte beklediğiniz devletli zat geliyor, diye bağırdı.

Haber Medine’ de yayılıp cümle halk, büyük, küçük, erkek ve kadın güzel elbiselerini giydiler, silahlarını kuşandılar. Atlı ve yaya sevinç ve sürurla Hira’ ya geldiler. Hamd ve sena, hürmek ve tazim eylediler. Medine halkına o gün, o kadar sürur ve sevinç hasıl oldu ki öyle sürur ve öyle sevinç görülmemiş idi.”(Mearicü’n- Nübüvvet, 6 Parmak)

Bütün Müslümanlar sevinç gözyaşları dökerek koşuşmaya başlamış. Herkes Allah Rasulü’nü evine misafir edebilmek için çırpınıp durmuşlardı.

Onları incitmemek, gönüllerini hoş tutmak için “deveyi serbest bırakın, o nereye çökerse orada misafir kalacağım” buyurmuşlardı.

Deve önce Neccaroğullarından iki yetime ait bir arsaya çökmüş hemen kalkarak, yürümeye devam etmişti. Devenin ilk çöktüğü arsa satın alınarak oraya Mescid-i Nebevi ile Hane-i Saadetler inşa edilmiştir.

İkinci kez Hz. Halid ebu Eyyub El Ensari hazretlerinin evine en yakın olan bir yere çökmüş.

Böylece Kainatın Efendisi Ashab-ı Kiram’ dan(İstanbul’un Eyüp İlçesinde medfun bulunan) bu zatın evine misafir olmuştu.

Fahr-i Kainat(S.A.S) Efendimizin teşrifleriyle Medine aydınlanmış, onun nuruyla her yer tenvir olmuştu.

İşte bundan sonra Medine, Medine-i Münevvere ünvanını almaya hak kazanmıştı.

Hicretten sonra yeni bir devir başlamış. İslam fütühatı oldukça çoğalmış, İslamiye dünyanın hemen her yerine yayılmıştı.

Medineli Müslümanlar gibi bütün varlığımızla İslam’ a yönelelim. Kur’ an’ a sarılalım. Allah’ ın emirlerini tam olarak yerine getirmeye ve yasaklarından kaçınmaya çalışalım.

Fahr-i Alem(S.A.S) Efendimizin İslamı anlatırken; ruhi bunalım, maddi ve manevi buhranlar içinde kıvranan insanları hak yola davet ederken müşriklerin kavli ve fiili saldırılarına nasıl uğradığını, bütün bu düşmanlıklara karşı nasıl sabrettiğini ve bu tarihi ve bu mukaddes yolculuğu yaparken Hz.Ebubekir(r.a.)’ ın nasıl sadakat örneği verdiğini bir bir düşünelim.

Allah’ a gerçek birer kul Fahr-i Kainat(S.A.S) Efendimize layık bir ümmet olmaya çalışalım.

İki cihan saadetine ermek, Peygamberimiz(S.A.S)’in şefaatine nail olabilmek, Allah dostlarıyla cennete girebilmek ve Allah’ ın cemalini seyredebilmek için Fahr-i Alem(S.A.S) Efendimizin:

“Nefsim yed’i kudretinde olan Allah’ a yemin ederim ki ben sizden birinize (anasından) babasından, çocuklarından (nefsinden) ve diğer bütün insanlardan daha sevgili oluncaya kadar kemaliyle iman etmiş olamaz.”(Sahih-i Buhari, C.1, S.9) hadis-i şeriflerine kulak vererek onu her şeyimizden ziyade sevelim.

Onun nurlu ve mübarek yolundan izinden yürüyelim. Ve onun tebliğ bulunduğu İslam nizamına sımsıkı sarılarak icaplarını yerine getirelim.

Bilelim ki, tek kurtuluş yolu İslam’ dır. Bu yolda örneğimiz ise, Kainatın Efendisi, eşsiz insan, Alemlere Rahmet Sevgili Peygamberimiz(S.A.S)’ dir.

Sevgili Peygamberimiz(S.A.S) Efendimiz, hayatı boyunca bu risalet görevini hakkıyla ifa etmiştir. Birçok sıkıntılarla karşılaştığı, müşriklerin pek çok saldırılarına maruz kaldığı halde yine de insanlara doğru yolu göstermiş. Hak yolunu göstermiş, bütün insanları tek Allah inancına davet etmiş. İslam nurunu yaymıştır.

O gün, Arabistan’ ın her tarafına yayılan İslam nuru, bugün, o eşsiz insan, o Hatemü’l- Enbiya’ nın hürmetine bütün kainata yayılmış ve Müslümanların sayıları Allah’ ın büyük bir lütfu olarak iki  milyarı aşmıştır.

Hac mevsimi olunca dünyanın dört bir yanından Kabe-i Muazzama’ yı tavaf, hac farizasını ifa ve alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz(S.A.S) Efendimizin ravza-i mutahharelerini ziyaret için milyonlarca Müslüman o mukaddes beldelere gelmektedirler.

Bu münasebetiyle yeryüzünde yaşayan 2 milyar müslümanın  1399. Hicri yeni yılını  tebrik ederim.

Hicri yeni yılın bizim, aile fertlerimiz, milletimiz, vatanımız ve İslam Dünyası için  hayır, huzur, bereket ve mutluluklara vesile  olmasını dilerim.

&s tarafından.|2023-12-06T21:34:17+00:00Aralık 6th, 2023|Makaleler|Yorum yok

Siz de fikrinizi belirtin

Go to Top